"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Kâinatta galib-i mutlak, hayır ve güzelliktir

Risale-i Nur'dan
20 Ekim 2024, Pazar
(Dünden devam)

Dersin başında, “Bir buçuk bürhanı davamıza şahit göstereceğiz” demiştik. Şimdi bir bürhan mücmelen bitti. O davanın yarı bürhanı da şudur ki:

• Fenlerin casus gibi tetkikatıyla ve hadsiz tecrübelerle sabit olmuş ki kâinatın nizamında galib-i mutlak ve maksud-u bizzat ve Sâni-i Zülcelâl’in hakikî maksatları, hayır ve hüsün ve güzellik ve mükemmeliyettir. Çünkü kâinata ait fenlerden her bir fen, küllî kaideleriyle bahsettiği nev ve taifede öyle bir intizam ve mükemmeliyet gösteriyor ki ondan daha mükemmel, akıl bulamıyor.

Meselâ, tıbba ait teşrih-i beden-i insanî fenni ve kozmoğrafyaya tâbi Manzume-i Şemsiye fenni, nebatat ve hayvanata ait fenler gibi bütün fenlerin her birisi, küllî kaideleriyle o bahsettiği kısımda Sâni-i Zülcelâl’in o nevideki nizamında mu’cizat-ı kudretini ve hikmetini ve [“O yarattığı her şeyi en güzel yapandır.” (Secde Suresi: 7)] hakikatini gösteriyor.

• Hem istikra-i tamme ve tecrübe-i umûmî gösteriyor, netice veriyor ki şer, kubuh, çirkinlik, bâtıl, fenalık hilkat-i kâinatta cüz’îdir, maksud değil, tebeîdir ve dolayısıyladır. Yani, meselâ çirkinlik, çirkinlik için kâinata girmemiş; belki güzelliğin bir hakikati çok hakikatlere inkılâb etmek için çirkinlik bir vâhid-i kıyasî olarak hilkate girmiş. Şer, hatta şeytan dahi beşerin hadsiz terakkiyatına müsabaka ile vesile olmak için beşere musallat edilmiş. Bunlar gibi cüz’î şerler, çirkinlikler, küllî güzelliklere, hayırlara vesile olmak için kâinatta halk edilmiş.

İşte kâinatta hakikî maksat ve netice-i hilkat, istikra-i tamme ile ispat ediyor ki hayır ve hüsün ve tekemmül esastır ve hakikî maksud onlardır. Elbette beşer bu kadar zulmî küfriyatlarıyla zemin yüzünü mülevves ve perişan ettikleri halde cezasını görmeden ve kâinattaki maksud-u hakikîye mazhar olmadan dünyayı bırakıp ademe kaçamayacak, belki Cehennem hapsine girecek.

Eski Said Dönemi Eserleri (Hutbe-i Şamiye), s. 246

LÛ­GAT­ÇE:

bürhan: delil.

galib-i mutlak: tam olarak galip, kayıtsız şartsız hâkim olan.

hilkat-i kâinat: kâinatın yaratılışı.

istikra-i tamme: gözlem, deney ve incelemeler neticesinde elde edilen sağlam ve geçerli sonuç, tüme varım.

kozmoğrafya: astronomi.

kubuh: çirkinlik.

maksud-u bizzat: bizzat kastedilen, asıl ve esas maksad.

Manzume-i Şemsiye fenni: Güneş Sistemini konu alan ilim.

mu’cizat-ı kudret: kudret mu’cizeleri.

mücmelen: kısa ve özlü bir şekilde.

Sâni-i Zülcelâl: sonsuz büyüklük sahibi olan ve her şeyi sanatla yaratan Allah.

terakkiyat: ilerlemeler, gelişmeler.

teşrih-i beden-i insanî fenni: insan bedenini açıp yapısını, doku ve organlarını inceleyen bilim dalı.

vâhid-i kıyasî: karşılaştırma birimi, ölçüt, ölçü birimi.

zulmî: zulme sebebiyet veren, eziyet ve sıkıntı verici olan.

Okunma Sayısı: 1012
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Cenk Çalık

    20.10.2024 12:52:12

    "Elbette beşer bu kadar zulmî küfriyatlarıyla zemin yüzünü mülevves ve perişan ettikleri halde cezasını görmeden ve kâinattaki maksud-u hakikîye mazhar olmadan dünyayı bırakıp ademe kaçamayacak, belki Cehennem hapsine girecek." Evet ilahi adalet gereği cehennem gibi ceza evi olması gerekiyor vesselâm.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı