"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Çınarlar ölmez...

SABRİ ÖNSOYLUOĞLU
06 Eylül 2014, Cumartesi
1960 ve 1970’li yıllarda Tokat’ta müthiş bir hizmet atağı başladı. Hizmetin lokomotiflerinden biri de Selahattin Uzer’di.
Dersler evlerde yapılıyordu. Ağırlıklı olarak da tok sesiyle, vurgulu konuşmalarıyla, sohbet aralarına kattığı lâtifelerle dersleri Selahattin Uzer yapıyordu. Dinleyenleri oldukça etkiliyordu. Bir anda Tokat’ta müthiş bir Risale-i Nur havası esmeye başlamıştı. Dilden dile okullu gençlerin kulaklarına kadar bu sohbetlerin güzelliği gidiyordu. Gençler birbirlerine haber vererek, “Gel, sen de gel, çok güzel dinî bilgiler öğreniyoruz” diyorlardı. Ama ben direniyordum. Çünkü o yıllarda liseli gençlik olarak Ülkücülerin önde  gelenlerindendim.
Selahattin Uzer, aynı zamanda eniştem oluyordu. Ben ilkokul ikinci sınıfta iken ablamla evlendiler. Benim yetişmemde oldukça etkili oldu. Zaman zaman serzenişlerde bulunsam da, “Üzerime çok geliyor” diye ablama şikâyet etsem de, saygımdan dolayı ses çıkaramıyorum, ama öğütlerini de uygulamaya çalışıyordum.
Nihayet 1970 yılının bir kış ayında, “Sabri haydi kalk bakalım, seni bir yere götüreceğim” dedi. İtiraz edemedim. Ve o gün sohbet Bedrettin Ergül Ağabeyin evinde imiş. O günlerde siyaset yok, siyasal İslâm yok. Tokat’ta Allah diyen herkes sohbette. Tokat vaizleri, öğretmenleri, imamları, okullu gençleri hep bir arada. Ders 14. Lem’a, konu öküzle balık meselesi. O kadar hoş bir anlatım var ki... Ben de edebiyata meraklı bir gencim. Çok etkilendim. “Ah keşke lise birinci sınıfta bu eserleri tanısaydım, edebiyat ve kompozisyonda kimse elime su dökemezdi” demiştim. Konuyu öyle bir sindirmişim ki, ertesi günü okulda bu konuyu anlatmadığım arkadaşım kalmamıştı. Duyanlar da yanıma geliyor ve “Sabri, şu öküzle balık meselesini bana da anlatsana!” diyordu.
İşte bir sebep, Risale-i Nur’u tanıma ve tanıtma sebebi. Bunlardan ben o yılların gençliğinden sadece biriyim. Eniştem vefat ettikten sonra, şu anda yaşları 55 ve 60’lara dayananlar yanımıza geliyor ve “Ben de ilk dinî sohbeti Selahattin Abiden aldım. İlk dinî kitabı bana o verdi. Bugün namaz kılıyorsam o sebebimdir” diyenlerin haddi hesabı yok. Bugün profesör olan damadı Zekeriya Beyin eğitiminde de çok büyük katkıları vardı. Demek ki “saff-ı evvel” olmak böyle oluyormuş…
Evet, bir çınarı daha ebediyete yolcu ettik. Çınarlar ölmez. Çünkü gölgesinde o kadar çok serinleyenler var ki... İşte onlar yaşatıyorlar. Üstad Mesnevî’de boşuna dememiş. “AHİRETTE SENİ KURTARACAK BİR ESERİN OLMADIĞI TAKDİRDE, FANÎ DÜNYADA BIRAKTIĞIN ESERLERE DE KIYMET VERME” diye.
O çok eser bıraktı. 27 Ağustos Çarşamba günü vefat eden eniştem merak etmesin. Geride sayısız sadaka-i cariye bıraktı. Nur içinde yatsın. Mekânı Cennet olsun. Amin.
Okunma Sayısı: 1402
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Ali

    31.1.2019 18:09:46

    Değerli hocam doğru yoldasın devam.Allah yardımcın olsun.Yaşananları anlatmak hem inandırıcı hem de yankı ve yansıma sırrıyla her okuyan da ses ve nur parıltısı oluşturuyor.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı