Hayatın nasıllığı, hayatta neye bağlı olduğumuzla alâkalıdır. Her bağlılığın bir hayat formu vardır zira.
Bütün kötülüklerin kaynağını olan ‘dünya sevgisi’, beraberinde bir hayat tarzını getiren bir bağlılık, bağımlılık değil mi?
Bütün iyiliklerin, güzelliklerin kaynağı olan ‘Allah sevgisi’, farklı bir hayat tarzı olarak, bir bağlılık, bir itaat değil mi?
Duyguların, düşüncelerin ve davranışların arkasındaki belirleyici etken o güne kadar ki beslenip büyütülen bağlılığın ifadesi değil mi?
Her insanı, iyi ya da kötü hayata bağlayan ‘bir şey’ var. Hayatta hiçbir şey bir rastlantı değildir. Er ya da geç iç dışa akseder.
Gücünün yettiğine indirilen acı tokat, nefse bağlılığın, kibrin, vicdanî kontrolü kaybetmişliğin bir alâmeti değil mi? Güçlü olan haklıdır bir cahiliye adeti değil mi? Cehaletin çağı olur mu?
Kudsî dâvete, şükre, kulluğa icabet etmemek, bir başkaldırının, bir isyanın göstergesi değil mi? Emre itaat etmemek noktasında çağların farklı oluşunun bir önemi var mı?
Allah için müşriğin başını koparmayı beklerken yüzüne gelen bir tükürükle kesmekten vazgeçiren bağlılık ne yüksek bir bağlılıktır. Bu nasıl bir bağlılık ki, bütün duygularda ani bir fren etkisi yapıp ve vicdanî bir ret ile zihinde verilen karar bir anda terk ediliveriyor.
O zaman dilimize gelen hangi kelime, hangi cümle nefse haz verdiği için terk edildi? Elimizdeki kesici, patlayıcı hangi cisim, hangi bağlılığın etkisiyle yere düştü? Gidiyor olduğumuz hangi yol, hangi bağlılığın etkisiyle terk edildi? Ayaklar akıp giderken hangi hisse bağlılık birden geri çevirdi onları? Hayal hangi bağlılıkla yön değiştirdi? Kaptırmış kendimizi dinlerken bir anda düğmeye dokunup değiştirdiğimiz müzik parçasında etken hangi bağlıklı oldu?
Attığımız her adımda, aldığımız her nefeste, verdiğimiz her kararda hangi bağlılığın etkisi var acaba? İmtihanımız da zaten bu değil midir?