Önüne gelen, Araf Suresi, 155. Ayette geçen, “Ya Rabbi! İçimizdeki beyinsizler yüzünden bizi de helak edecek misin?” diye başlayan cümleyi alıyor ve başlıyor ‘beyinsiz’ aramaya.
Kimdir bu içimizdeki ‘beyinsizler’, nerededirler, özellikleri nelerdir?
Nedense ‘beyinsizler’ hep dışarıda, ötelerde aranıyor? Kimsenin aklına bu ‘beyinsizin’ kendisi/kendileri olabileceği gelmiyor. Hakikat-i halde, en tehlikeli ‘beyinsiz’, insanın nefsi değil midir? Hazret-i Peygamber, büyük cihadı ‘nefisle olan’ diye belirlememiş midir?
Kimi de bu ayeti alıyor, kendi gibi düşünmeyen, tarafgir nazarla meleği şeytan gösteren siyasi muhalifleri için kullanıyor. Kendinin/taraftarlarının yanılgı içinde olabileceği, zalim olabileceği aklına bile gelmiyor. Acı bir gaflet!
Evet, toplumda Allah’ı inkar eden, fani hayatı ebedi hayata tercih eden inançsızlar, beyinsizler yok değildir. Belki de ifadenin asıl muhatabı onlardır.
Gelin görün ki, bir o kadar da tehlikeli olan, hak ve hakikati bildiği halde, bilerek ve isteyerek günahı, dünyevi menfaatleri ona tercih etmek; zulüm ve adaletsizliklere sessiz kalmak, kömürü elmasa tercih anlamında ehl-i iman için içinde masumlar da yakan gadabı celbeden, büyük cürümlerden olmaz mı?
‘İçimizdeki beyinsizler’ cümlesinde acaba nefsimiz nerededir? Nefsini unutup, birilerini hedefe koymak ne de kolay ve ucuz bir yoldur.
Senin gibi düşünmeyeni, senin gibi tercih etmeyeni ‘beyinsiz’ sınıfına koyup, nefsini temize çıkarmak ehl-i imana yakışır mı? Kim bilir dünyevi menfaatleri için tahkik etmeden yaptığı tercihleri, sessiz kaldığı zulümleri ehl-i imanı daha veballi hale getirmiştir?
Oysa, ‘Başımıza gelen bu musibetler benim/bizim günahımız sebebiyledir.’ deyip, tövbe istiğfar etmek, hatalarımızdan, kusurlarımızdan uzaklaşmaya çalışmak en akıllıcası değil midir? Rabbim, ehl-i imanı uyandırsın.