Ebeveyn böyle diyor, “Yıllarca bu çocuk sohbetlere gidip geldi. Pek çok kişi onunla ilgilendi. Programlara katıldı. Üniversite hazırlık kursuna gittikten sonra arkadaş çevresi değişince o da değişmeye başladı. Önce sohbetlere gitmeme, sonra namazlarda gevşeme, sonra da inançsız hayat tarzı...’
Aynı görüş ve düşüncelerin içinde yaşayan, taşıdığı inancın ne olduğunu, ne gibi özelliklerinin bulunduğunu pek de sorgulamaz. Hatta zihninde böyle bir soru da yoktur. Sürece takılır, gider. Böylece yıllar geçer.
Tabiî yıllar geçerken, duygular da değişir, fikirler de.
Yeni yeni fikirler duyar, okur, takip eder. İçin için sorgulamalar başlar. Kendi fikrini, inancını, düşüncesini her şeyi sorgular. Yaş ilerledikçe sorular da cevaplar da beklemez. Yaşa göre örnekler değişir.
Çoğu ailenin, gencin dünyasındaki gelişmelerden haberi bile olmaz. Birbirine benzeyen günler gelir geçer. Oysa her geçen gün gencin iç dünyasında büyük dalgalanmalar yaşanır. Görüştüğü, konuştuğu çevre, internet dünyası ciddî inişlere çıkışlara sebep olur. Yaşanan yalnız başına zorlu bir yolculuktur.
Ne zaman ki, bu sorgular dışa yansımaya başlar, düşünceler davranış olur, işte o zaman ailede, ‘Neler oluyor?’ kaygısı başlar. Oysa bu çocuk o sohbetlere gidip gelirken ne öğrendi, ne kadar öğrendi evde hiç sorulmamıştır. Gündem olmamıştır. Verilen bilgiler yerine ulaştı mı ulaşmadı mı tahkik edilmemiştir. Nasıl olsa programlara gönderiyoruz denilerek, nefis de zorlanmayı istemediğinden rahata geçilmiştir. Belki programda alınan o bilgiler evlerde tahkik edilecekti. Alınan düşüncelerin zıtları gündeme getirilecek ve tartışılacaktı, makul örnekler beraber bulunacaktı. Belki de konu ile ilgili ciddî okumalar yapılacaktı. Tabiî bunlar olmadı.
Şimdi de endişeli soru; ‘Bu çocuk niye böyle oldu?’dur.
Cevap açık, niye olmasın ki!
Bir şeyin olmaması, olmaması için ne yapmadığınızla alâkalıdır.
Olmaması için bir şey yapmadıysanız, daha ne olsun; olmasının zeminini sağlamışsınız demektir. Tedbir, aklın gereğidir.