1. Kur’an-ı Kerim’in on vücuh-u i’cazından biri de, ihbar-ı bilgayb mucizesidir. Bu mucize de, rakamları çok iyi bilmeyi gerektirir ki yanlış hesap olmasın. Bediüzzaman’ın Rumuzat-ı Semaniye, İşarat-ı Kur’aniye ve Sikke-i Tasdik-i Gaybî gibi eserleri bu meselede orijinal birer rakamlar manzumesidir.
2. Ayrıca kırk cihetten mucize olan bir kitabın (Kur’ân-ı Kerim’in), aynı zamanda rakamlarla da mucizeleri izhar ve ispat edilmiş olup, bu asırdaki küfrün belinin kırılması için kullanılması elzemdir. O halde bu “Ashab-ı Rakîm”in bu gibi anlamları da ihtiva ettiğini tezekkür etmek de, kuru-yaş her şeyi muhtevi bir kitabın şanına layıktır.
“İşte gelecek âyât-ı Kur’aniye’nin Risale-i Nur’a işaretleri ve tevafukları ekseriyetle kuvvetli bir münasebet-i maneviyeye istinad ederler. Evet bu gelecek âyât-ı meşhure müttefikan on üçüncü asrın âhirine ve on dördüncü asrın evveline [miladî olarak on dokuzuncu asrın sonu ve yirminci asrın başı demektir] cifirce bakıyorlar ve Kur’an ve iman hesabına bir hakikate işaret ediyorlar.”
Buna birkaç numune:
1. İşârât-ı Kur’aniye’den, Nur Suresi’nin Nur ayetinin birinci cümlesinin makam-ı cifrîsi, dokuz yüz doksan sekiz olarak, aynen Risaletü’n-Nur’a tam tamına tevafukla işaret eder. (Sikke-i Tasdik-i Gaybî, s. 113)
2. İkincisi, “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol.” ayeti. (Hud Suresi, 112). Bu ayet, “Hud Suresi beni ihtiyarlattı.” hadisinin vüruduna sebep olmuştur. Bu ayet-i kerimenin işareti de Hicrî 1309 ederek, umum muhatapları içinde birisine hususan Kur’an hesabına istikametle emreder. Yani bu müellifin Kur’an tahsiline başladığı tarihtir. Yine bu mealde ikinci ayet olan Şura Suresi 15. Ayet de, müellifin harika bir surette pek az bir zamanda ilimce tekemmül etmesi, tahsilden tedrisata başladığı ve üç ayda bir kış içinde on beş senede medresede okunan yüz kitaptan ziyade okuduğu ve o zamanın o muhitte en meşhur ulemasının yanında o üç ayın mahsulü, on beş senesinin mahsulü kadar netice verdiği çok mükerrer imtihanlarla ve hangi ilimden olursa olsun sorulan her suale karşı cevab-ı savab vermekle ispat ettiği aynı tarihe tam tamına tevafukla remzen Risale-i Nur’un istikametine bir işarettir.
3. (5. Ayet): “Ölü iken iman ile diriltip nura kavuşturduğumuz ve halk içinde o nur ile doğru yolda yürüyen kimse” (En’am Suresi 122. ayet) Bu ayet hem münasebet-i maneviye ile hem de cifirle efrad-ı kesiresi içinde hususi bir surette Risale-i Nur ve müellifine bakması, sırat-ı müstakim dahi Risale-i Nur’un adedi olan dokuz yüz doksan sekiz olması. (Sikke-i Tasdik-i Gaybî s.116-131). Bu gibi tevafuklar tesadüf ihtimali olmayan bir gerçeğin rakamlarla delilleridir.
4. İşârât-ı Kur’aniye’den, Cenab-ı Hakkın istediğine hikmet vereceğine dair Bakara Suresi’ndeki 10., 11. ve 12. ayetlerin makam-ı cifrîsinin Bediüzzaman’ın Kur’an dersini aldığı tarihe tam tamına tevafuku da yine Kur’an’ın bahir bir tefsiri olan Risale-i Nur’a bakması. (Sikke-i Tasdik-i Gaybî, s.130)
5. Üçüncü ayet-i kerime de, Risale-i Nur müellifi “Darü’l-Hikmet-i İslamiye” âzâsı iken İngiliz’in baş papazının altı yüz kelime ile cevap istediği altı sualine altı kelime ile cevap verdiği aynı tarihe tam tamına tevafukla remzen bakar. (A.g.e., s. 131)
Bediüzzaman’ın hayatında bu gibi hadiseler, işaretler ve beşaretler pek çoktur. “Bir damla denize delildir.” kabilinden, mekân darlığı dolayısıyla çok kısa bir özet verdik, ilgililerin ilgili yerlere bakmalarını, bizim anlayışımızda hata varsa tashih etmelerini hassaten arzu ve tavsiye ederim.
“Madem işin aslı böyleydi, şimdiye kadar neden bu hazineden bizi mahrum ettiniz? Risale-i Nurları tekelinize alıp da âleme ilan etmediniz?” diyenlere cevap olarak, ben de bu gerçekleri gazete lisanıyla duyurmaya gayret ettim vesselam.