"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Kur’ân ve şifa -2

Şemseddin ÇAKIR
22 Mayıs 2020, Cuma
Güzel söz şifa, kötü söz zehirdir.

Kötü söz zehirdir. Bu gerçeği bir Japon, su ile yaptığı bir deneyle, Kur’ân okudukça suyun berraklaştığını, çan ve malayani şeyleri dinlettikçe bulanıklaştığını ispat etmiş. İşte Kur’ân’ın sözlerinin şifa oluşu. Çünkü insanın vücudunun yüzde yetmişi su değil mi? Deney gözlemle sabittirki en doğru, en fıtrî, en faydalı söz Kur’ân-ı mu’cizül beyandır. Zaten Kur’ân càmiül kalimdir. Yani herşeyi ihtiva eder. Meselâ: müzikle tedavi vardır ki, Kur’ân en güzel ve mu’cizane bir musıkîdir yani o cihetten dahi mu’cize ve şifâdır.

Dolayısıyla Kur’ân’daki şifa meselesine çok geniş bir perspektiften bakılması gerekiyor, ta ki insanların gerçeği objektif olarak görme imkânları olsun. 

Kur’ân’ın beyan ettiği hakikatler insanlığın muhtaç olduğu ebedî gerçekler olarak yine şifa kaynağıdır, çünkü başta manevî hastalıkları iyileştirir ve câhillik örtüsünü kaldırır.

Kadere imânı misal verirsek Efendimiz (asm) “Men âmene bilkader emine minel keder” (Kadere iman eden, kederden kurtulur” buyurmakla en büyük tedavinin sırrını haber vermiş olmaktadır, yani bütün dertlerin sebebi keder, kederin ilâcı da “ementü bil kader”dir. Onun için Anadolu’da “Demiri nem, yiğidi gam öldürür” demişlerdir.

Kur’ân, öncelikle öğüt verip aydınlatmaktadır. İkinci olarak insanın gönül dünyasına hitap ederek mesud ve mutlu edip ahlâkî bozuklukları tedavi edip doğru inanç ve güzel hasletleri ikame etmektedir.

Üçüncü olarak Kur’ân’ın uyarı özelliği diğer bir ifâdeyle koruyucu hekimlik işlevleri vardır. Rivayete göre İran’dan Ashab-ı tedavi etmek için gönderilen hekim üç ay kaldığı halde kimse kendine müracaat etmeyince işsiz kalıp memleketine dönmek istemiş. Merak edip Allah Resulüne (asm) sormuş; “Ya Muhammed sizin sahabeleriniz neden hastalanmıyor?” demiş. Efendimiz de (asm) “Benim sahabelerim tam acıkmadan sofraya oturmaz, tam doymadan da kalkarlar” yine “Az yemek hazmı kolaylaştırır” diye cevap vermiş. 

Ayrıca Efendimiz’in (asm) hastaya okunmasını tavsiye ettiği şifa âyet ve duâları vardır ve bunlardan bazıları.

Aişe (ra) şöyle dedi: “Rasulullah (asm) ailesinden bir kimse hastalandığı zaman, onun üzerine; Muavvezat’ı okurdu.” Bunlar özellikle İhlâs, Felak ve Nas Sûreleridir.

Şüphelin babası Ebu Salih; bir defasında Rasulullâh’ın huzurunda oturuyordum, sahabelerinden biri gelip “Ey Allah’ın Rasulü! Bu gece zehirlendim sabaha kadar uyuyamadım” dedi. Rasulullah ona “Seni zehirleyen nedir?” dedi. Sahabe: Akreptir dedi. Rasulullah (asm) “Eğer sen akşamladığın vakit: “yarattığın şeylerin şerrinden Allah’ım tam olan kelimelerine sığınırım” diye duâ etmiş olsaydın Allah Azze ve Celle dilerse zarar vermezdi” buyurdu. Bu tür rivayetler çoktur ve Rasulullah’ı (asm) bu uygulamasına “rukye” yani duâ ile onları tedavi etme denir. Hatta Cebrâil (as) Efendimiz’i (asm) aynı şekilde tedavi ettiği de rivayetlerden açıkça anlaşılmaktadır.

Elbette peygamberler için mu’cize söz konusu olduğundan biz yine o kabil duâları yaparız, ancak maddî tedbirlerimizi de alırız. Malûm bizim mu’cizemiz olmadığı için “Tedbir aklın kemalindendir” der gereğini yaparız.

Bu vesileyle şifa kelimesinin sözlük anlamlarına bakarsak durum daha iyi netleşecektir, şöyle ki; 

Hastalığa tedavi anlamında “mastar” olarak kullanılan “Şifa” tabiri: Hastalıktan kurtulma, tedavi, iyileşme ve ilâç olarak isim şeklinde de kullanılır.

 Bilindiği gibi şifanın bir adıda “deva”dır ve deva hakkında Hz. İsa (as) (Her derdin bir devası vardır ahmaklık müstesna) demiştir. Sonuç olarak “Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin” buyrulur. Demek ancak ahmaklar Allah’ın rahmetinden ümit keser yoksa Allah (cc) isteyene şifayı yetiştirir, aynen bacağı kırılan koyuna baytarı yetiştirdiği gibi. Vermek istemese zaten istemek vermezdi.

Göğüslerde olan hastalıklar için şifa olduğu belirtilen Yunus 57. âyette şifa, mevakide, hidâyet ve rahmet kelimeleriyle kullanılmıştır.

Cehalet hastalığına ilâç anlamında ise (Besâir) cehalet ve basiret körlüğünü gideren deliller nurlar için (Enam 104, el Araf 203, el Casiye 20) ve Burhan da benzer bir kapsama sahiptir. Maddî köre nasıl en yüksek voltajlı ışıklar tesir etmezse, manevî köre de en yüksek voltajlı hakikatler etki etmiyor.  

Fiil kipiyle geçtiği Tevbe Sûresi 14. Âyeti, “içi ferahlama, öfke, intikam ve bunun gibi duyguları teskin etme” manasındadır. Şifa kelimesi hadislerdeki kullanımıyla Kur’ân-ı Kerim’le paralellik arz eder. Şifânın karşıtı olan “maraz” (hastalık) Kur’ân-ı Kerim’de genellikle; inkâr, şirk, nifak, vehim ve kuşku gibi dinî itikadî hastalıkları. Bir yerde de “şehevî zaafları” anlamında, ahlâkî hastalık olarak anlatılır. (el. Ahzap 12)

Okunma Sayısı: 2048
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Mehmet Tayyip Arslan

    22.5.2020 19:39:52

    İşte havanın bu hâsiyetine binaendir ki; mevcudat-ı havaiye olan hurufat, kudsiyet kesbettikçe yani âhizelik vaziyetini aldıkça, yani Kur'an hurufatı olduğundan âhizelik vaziyetini aldığı ve düğmeler hükmüne geçtiği ve surelerin başlarındaki hurufat daha ziyade o münasebat-ı hafiyenin uçlarının merkezî ukdeleri, düğümleri ve hassas düğmeleri hükmünde olduğundan vücud-u havaîleri bu hasiyete mâlik olduğu gibi, vücud-u zihniyeleri dahi, hattâ vücud-u nakşiyeleri de bu hasiyetten hassaları ve hisseleri var. Demek o harflerin okunmasıyla ve yazılmasıyla maddî ilâç gibi şifa ve başka maksadlar hasıl olabilir. Latif Nükteler - 51

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı