Bu kıt’anın ezan seslerine yabancı olmadığını biliyoruz. Sabık Alman Cumhurbaşkanı, İslâmiyet Avrupa’nın bir parçasıdır, derken; hiçbir ilim adamı veya tarihçinin inkâr edemeyeceği bir hakikati dillendiriyordu.
Kuzey Afrika üzerinden Sicilya’ya geçerek Palermo Medeniyetini gerçekleştiren sahabelerden ve Peygamberimizin (asm) vefatından tam yüz sene sonra Balkanlara yerleşen Müslümanlardan bahsetmek istiyordu. Veya Kurtuba üzerinden ta İskandinavya’ya kadar hakikatin ışıklarını taşıyan Endülüs’ün bu kıt’aya kazandırdığı değerlerden bahsetmek istiyordu.
Köln Belediye başkanı Demokrasi ve çok kültürlülük adına verdiği ezan kararının, demokrasinin bir karşı hamlesi olduğunu artık herkes biliyor. Bilhassa İslâmiyeti demokrasi ve insanî temel haklarına düşman olarak göstermeye çalışan materyalist/ semavî din karşıtı Avrupa’ya karşı geliştirilen bu hamlenin, bütün dünya demokrasilerini alâkadar ettiğini düşünüyoruz.
Kutsal Roma İmparatorluğu’nun kutsal şehri Köln’deki demokrasi bariyerlerini daha önce de yazmıştık. Demokrasiyi Dünyaya ahlâksızlık olarak propaganda ile ona düşmanlık edenlerin, bir zamanlar Köln‘ü merkez üs olarak kullandıklarını hatırlarsınız. Hâlbuki Köln kimlik olarak Hıristiyandı ve de dindardı… Papa bu kimliğe vurgu yapmak üzere dünya Katolikler günü için milyonları bu şehre dâvet etmişti. Sivil Marksistlerin de milyona yakın ahlâksızı, finanse ve organize ile bu şehre yığdıkları gibi… Bu cihetiyle Köln, belki de iki Avrupa için bir mücadele sahnesiydi…
Koronadan iki sene önce, Avrupa Kilisesi Hz. İsa’nın (as) doğumu münasebetiyle Kur’ân’ı ve Peygamberimizi (asm) kiliselerine misafir etmişti. Kur’ân’ın ve Efendimizin (asm) dilinden Hz. Mesih anlatılmıştı, minberlerinde… Medyaya dönüp arşivleri incelediğinizde; sesli ve görüntülü çok programlarla karşılaşacaksınız. En güzel ve geniş çalışmayı da; Prof. Hans Jozef Kuschel‘in, Hz. Mesih’in Kur’ân’daki hikâyelerini ele alan kitapta bulabileceğinizi tahmin ediyoruz. Bilhassa 11 Eylülden sonra bu kıt’ada, İslâmiyet hakkında derinlemesine yapılan incelemeler, Avrupalı düşünürler ile İslâmiyet arasındaki ecnebiliği kısmen giderdi, kanaatindeyiz. Christian Wulf’u linç eden Springer ve Bertelsmann guruplarının Henriette Reker’e karşı bir şey yapamamaları, Almanya/ Avrupa efkâr-ı ammesinin bu istikamette aldığı mesafeyi gösteriyor. Artık ne PEGIDA ve ne de AfD’nin toplum içindeki yıkıcı etkilerinden siyasiler korkmuyorlar. Cesurca aldıkları kararların arkasında duruyorlar.
Kamuoyunda öne geçen demokrasi hareketinin Avrupa’da gerçekleştireceği domino etkisini, çok yakında başka ülkelerde de göreceğiz. Hepimiz biliyoruz ki; ahir zaman dinsizliğinin en önemli temsilcileri veya şahs-ı manevileri bu topraklarda, bilhassa kuzeyde ortaya çıkıyorlar. Dünyanın en büyük para sihirbazından, Amerika‘da dışişleri bakanlığı yapmış hariciyeci sihirbazlara kadar… Almanya üzerinden Amerika ve Avrupa demokrasilerini durdurmaya çalışanların Ezan-ı Muhammedî (asm) karşısındaki mağlûbiyetleri, bu kıt’adaki millî demokrasilerin de yükseleceğine dair bir işaret olarak gördüğümüzden, bu önemli konuyu siz sevgili okuyucularımızla paylaşmak istedik.
Köln semalarında iki sene boyunca yükselecek ezan sesleri, Avrupa demokrasilerinin de çeşitliliğini gösteriyor. Hazım ettirerek ve tedrici kanunlara riayet ile ilerliyor, hak ve hürriyetler burada… Avrupalılarla ve bilhassa Almanlarla yaptığımız dar dairedeki konuşmalarda, Müslümanlara hak vermekle beraber sabırlı olmamızı ve teenni ile hareket etmemizi istiyorlar. Materyalist/emperyalist Avrupa‘nın tam iki yüz sene boyunca İslâm’ı maksatlı bir şekilde halktan kaçırması ve yirminci yüzyılın global dinsizlik cereyanları, Avrupalılar’da insaniyet-i kübra olan İslâmiyet’i doğru anlama zeminini adeta yok etmiş. Goethe‘nin, Kant‘ın, Bismarck ve muasırlarının cemiyetlerindeki İslâm kültürü de, Marksizm‘ce tamamen yok edilmeye çalışılmış. Ve nihayet geride kalan birkaç müsbet unsuru da Angela ve ekibine tahrip ettiren Marksistler, demokrasinin Avrupa‘da kökleşmemesi istikametinde büyük gayretler sarf ediyorlar. Demokrasi karşıtı müstebit dinsiz ve ahlâksızların bütün çalışmalarına rağmen, devranın hakk ve hürriyetler lehine geliştiğini korkmadan söyleyebiliriz. Tabiatla savaşmanın, ahlâksızlığın, zulüm ve adaletsizliğin menfi neticeleri, zakkum meyveleri suretinde Avrupa pazarlarına düştükçe, belli bir sermaye ile aldatılan milletlerin demokrasi sabahında uyandıklarına şahit oluyoruz. İşte, medyada manşet olan “Köln Ezanı” da bunun en büyük delili olsa gerek…