Şam-ı Şerif’in ihtiva ettiği mananın genişliğini biliyorsunuz.
2011’de Ortadoğu’da fitili çekilen fitne ateşinin kapsadığı alanın genişliğini, zaman olarak en azından kırk seneyi aşan süreyi, dünya barışı cihetiyle Asya, Amerika, Avrupa ve Afrika’yı da içine alacak kadar geniş coğrafyaları içine alan bir konuyu günlük makalelere sığdırmaya çalışmanın zorluğunu da.
İslâm Âlemini bu dehşetli fitneye maruz bırakanların enstitülerinde, geçmiş zaman ve hadiselerin atlaslara sarılarak karşınızda canlı şekillerle seyranında, Hudsun’un elemanı Mike Doran gibi itirafçıların beyanlarını medyada okuyorsunuz. Sayılarını veremeyeceğimiz çokluktaki uzman, yetişmiş eleman ve figüranla hazırlanan bu fitne senaryolarını yalnızca bize görünen cihetiyle konuşup yazmanın bizi ne kadar yanılttığını bilhassa geçen yedi-sekiz sene içinde bizzat yaşadık. Söz konusu süre zarfındaki medyanın arşivlerine girdiğimizde; aldatma, manipülasyon, mübalâğa ve yalan haberlerle dünya kamuoyunun ne denli iğfal edildiğini görüyoruz. Gönül arzu eder ki; hamiyetli araştırmacı gazetecilerimiz, Avrupa ve Amerika’da olduğu gibi, şu yakın geçmişin arşivlerinden, müstakbeldeki çocuklarımıza ışık tutacak ve onları aldanmaktan kurtaracak şekilde; hadiseler zincirini belgelerle ortaya koyarak insanlığa hizmette bulunsalar.
Dün insanlığa ihanet eden şahıs, kurum, devlet ve cereyanların isimleri yazılmazsa, o hainler ve ortakları bugün yolumuza kurtarıcı olarak çıkabilirler… Başta Amerika, İngiltere, Fransa, Belçika olmak üzere birçok devletin siyasileri, gazetecileri ve idarecileri gibi… Dünyanın dört bir bucağından, millî devlet istihbaratlarının bilgileri dahilinde Musul’a, Rakka’ya ve Palmira’ya toplatılan çoğu Müslüman kökenli maceraperest gencin başına getirilen felâket ve kıyameti ancak o doğru belgelerle tarihin hafızalarına nakşedebiliriz. Faslı Berberi, Anadolulu, Cezayirli ve Filistinli on binlerce çocuğumuzun sosyal medya zinciriyle iğfal edilerek ölmek ve öldürülmek üzere bu coğrafyaya nasıl transfer edildikleri, ancak bu şekilde gelecek nesillere aktarılabilir. Avrupa polis ve istihbaratlarının ağlarındaki bu on binlerce insanın canavarcasına bu çöle gönderilmeleri ve sonra buralarda imha edilmeleri; geçmişteki vahşi Avrupa’nın mahkûmları James Cook kumandasında Avustralya’ya sevkini de tedai ettirebilir.
İkinci Avrupa’nın, yani neocon ve neoliberallerle iş tutmuş bozuk Avrupa’nın, buraya giden kendi vatandaşı Müslüman çocuklarının orada öldürülmeleri ve asla döndürülmemeleri istikametindeki çalışmalarının belgeleri de bu arada neşredilmeli. Belçika Devleti’nin yükselmesine ve refahına çalışan milyonlarca Kuzey Afrikalı ailenin çocuklarının başına gelmiş felâketler de yazılmalı bu tarih kitabına… İşte ikinci milenyumun başında insanlığımızın İkinci Avrupa’ca (bunu neocon da diyebilirsiniz) uğratıldığı şu mezalimi de Şam-ı Şerif Konferansı gündemine mutlaka alacaktır. Fransa’nın, Almanya’nın, İngiltere ve Belçika’nın ellerindeki kanları gizlice yıkamaya yeltenmeleri, onları asla affettirmeyecektir. Tıpkı Ruandalı, Cezayirli, Nijerya’lı, Güney Afrika’lı, Somali’li ve Kenyalı çocukların kanları gibi…
Ahir zaman Deccalı’nın Hicaz kapısı Şam-ı Şerif’i tam sekiz sene boyunca zorladığı şu meşum dönemin muhasebesinin de yapılacağı Şam-ı Şerif Konferansı’nda, yalnızca öldürülmüş, tecavüze uğramış ve mülkleri gasp edilmiş insanların muhakemesi değil; savaş alanı çölde can vermiş hayvanların, bitkilerin ve dünya mirası tarihî eser ve mekânların da muhasebesi görülecek… Cani organizasyonların, cereyanların, küresel sermayedarların, insanlığı incitici mezalimi hazırlayan siyasî ve bürokratik şahısların dünya kamuoyuna teşhiri sağlanacak. Elleri kanlı ve insanlıktan vampirliğe dönüşmüş, fakat medenî şehirlerde insan suretlerine bürünerek yüksek makamlarda oturanların “insan olmadıklarını” insanlar görecekler.