Zaman akıp giderken hangi duygular, hangi düşünceler istila eder gönlümüzü ve aklımızı.
Gelecek korkusu mu, yaşamı anlamlandıramama korkusu mu? Sağlığımızı yitirme korkusudur belki de. Belki bir doğal afet korkusudur bizi ara ara düşünceye sevk eden ya da kim bilir yaşlanma, yalnız kalma ve kimsenin olmadığı bir odada ölme kaygısıdır bizi korkutan.
Ben kendi adıma dönem dönem bir kısmını yaşadığım belki bir kısmı sizin de yabancı olmadığınız duygulara, düşüncelere kapılırım. İnsanoğluna muhtaç olma korkusunu çok derinlerimde hissettiğim olur. Hele de böyle bir zamanda muhtaç olma…
Gelmesinden korktuğum geleceğin, geldiğinde beni ‘’zaman ve mekân’’ denen kavramın içinde bulamaması ihtimalini düşünüp korktuğuma üzülmeye başlarım bu defa. “O zaman da boşuna korkmuş olmaz mıyım?” diye sorarım kendime. Nevrotik bir durumdur yaşadığım.
Öyle anlar olur ki saygı duyduğum düşünürlerin, yazarların, mantıkçıların eserlerine göz gezdirip bu konularla ilgili eserleri okuyunca, her birisinin kendisine has duyguları ve düşünceleri beni sakinleştirip yol göstereceği yerde, yeri gelir tespitlerinin, anlattıklarının, iyi bildiğimi zannettiğim yolları dahi karıştırmama sebep olduğunu hissederim.
Onların yönlendirmelerinin, fikirlerinin, düşüncelerimde dağınıklığa sebep olmasından, beni olduğum yerde bırakmasından, güvene değil korkuya sevk etmesinden korktuğum olur.
“Yol göstereni’’ doğru çalışmayan bir göstergenin bizi yanlış yollara sevk etmesi gibi, tamamen yanlışa yönlendirildiğimi fark ettiğimde, ‘’Yol gösteren’’ kullanmanın yanlış bir karar olup olmadığını düşünmeye başlar, ‘’senle de olmuyor, sensiz de olmuyor’’ sendromu yaşarım.
Başkalarını anlamaya çalışma yolunda ilerler ve doğruyu, güzeli bulmaya çalışırken Nasreddin Hoca’nın ‘’Sen de haklısın’’ fıkrasında anlattıklarını yaşadığımı hissederim, kimi zaman.
Kimi zaman, kırmızı ışıkta beklerken, arkadan gelip aracıma çarpan bir sürücüye hatanın tamamının neden hata yapana verilmediğini sorduğum trafik polisinin, ‘’Senin burada bulunman başlı başına sorumlulukta pay sahibi olman için yeterlidir.’’ şeklindeki cevabını hatırlarım.
Adam doğru söylüyor, ‘’Yeryüzünde bulunmak bile başlı başına bir sorumluluk’’ demekten kendimi alıkoyamam.
Zaman akıp giderken korkularım canlanır yeniden.
’’Kadere iman eden, kederden emin olur...’’ kudsî düsturu çıkar karşıma.
Beni benden fazla düşünen Yaratıcının varlığı rahatlatır beni. Korkularım kaybolur, dinginleşirim.