Ömer Faruk Arı: “Resulullah’ın (asm) Miraca velayetiyle gitmesi, risaletiyle dönmesi ne demektir?”
Veli Esmadandır
“Veli” esma-i hüsnadandır. Allah’ın, iman edenlerin ve kullarının dostu olduğunu ifade eder. “Allah, iman edenlerin dostudur.”1 Gibi nice ayetlerde Allah’ın iman eden kullarının dostu, sahibi, vekili, yardımcısı, mevlası manalarında Veli’si olduğu zikredilir. Mevla da aynı kökten bir esmadır.
Allah takva sahiplerinin dostu olduğu gibi, takva sahipleri de Allah’ın dostudurlar. Allah’ın kulunu dost edinmesi, bütün işlerinde ona inayet buyurması; kulun Allah’ı dost edinmesi, yalnız O’na kulluk etmesi ve yalnız O’na boyun eğmesidir. Manevi mertebesi yüksek takva sahiplerine “veli” denmiştir. Velilere keramet sahibi olmalarından hareketle ermiş de demişlerdir.
Velayet dört kısımdır: 1-Velayet-i Uzma: Hazret-i Muhammed’in (asm) velayeti. 2-Velayet-i Kübra: Diğer peygamberlerin, veraset-i nübüvvet sırrına sahip zevatın ve sahabe-i kiramın velayeti. 3-Velayet-i vusta: Yüksek mertebeli evliyanın velayeti. 4-Velayet-i sugra: Diğer mü’minlerin velayeti.
Şehadet Kelimesinde Risalet
Peygamberler iki kanatlıdırlar: Hem velidirler, hem nebidirler. Allah’ın hem kuludurlar, hem elçisidirler. Hatta veli oluşları, nebi oluşlarından öncedir. Üstad hazretlerinin ifadesiyle, Peygamber Efendimiz’in (asm) velayeti, risaletine mebde’dir.2

Biz bu meseleye şehadet de ediyoruz: “Eşhedü enne muhammeden abduhu ve resuluhu.” “Şehadet ederim ki, Muhammed (sav) Allah’ın kulu ve elçisidir.” Cümlesinde Hazret-i Muhammed’in (sav) kulluk yönü velayetine, elçilik yönü risaletine işarettir.
Onun (asm), fevkalade imanı, fevkalade kulluğu, fevkalade ubudiyeti, duası, takvası, ciddiyeti, metaneti, Allah’a fevkalade kurbiyeti, ahlâk-ı hamidesi, ihlâs-ı tâmmı, hüsn-ü sireti, velayet kuvvetinin yüksekliğini gösterir. Tövbede, namazda, ibadette, duada ümmetinin ilki olmakla beraber en mükemmel olması, sınırsız bir mertebe-i muallada yükselmesi, “es-sebebü ke’l-fail” sırrıyla şimdi de hâla yükselmeye devam etmesi, velayet kudretinin yüksekliğini ve erişilmezliğini gösterir.
Onun (asm) Hak’tan aldığı emirleri eksiksiz tebliği, mazhar olduğu vahyi ümmetine noksansız ulaştırması, ümmetine kâmil şekilde nümune-i imtisal olması, hüsn-ü misal olması, kendisiyle dinin tamam olması, önceki peygamberlerin getirdiklerini tasdik edici, eksiklerini tamamlayıcı olması, kitabının kitab-ı kebir-i kâinatın tercüme-i ezeliyesi olması, dininin ve sünnetinin mükemmel olması, davetinin umumi olması, kendi zat-ı nuranisinin şu kâinatın ayet-i kübrası olması risalet kuvvetinin yüksekliğini ve ulaşılmazlığını gösterir.
Miracın İç Yüzü
Dolayısıyla mirac-ı azam, Hazret-i Muhammed’e (asm) mahsus yüksek bir tecellidir. Hazret-i Muhammed’in (asm) velayet-i uzmasının en büyük kerametlerindendir. Onun (asm) velayet mertebesinin en yüksek olduğunun tescili mahiyetindedir. Öyle ki, onun velayeti onu risalete taşımıştır.
Miracın özü, esası, mayesi, içi velayettir. Hazret-i Muhammed (asv) bizim aramızdan çıkıp, yükselip, Cenab-ı Allah’a (cc) ulaşmıştır. Cenab-ı Allah’a ümmetinin selamını ve bütün hayat sahiplerinin tahiyyatını götürmüştür.
Miracın dış yüzü ise, yani bir İlahî plânın gereği, Hazret-i Muhammed’in (asm) Cenab-ı Allah’a ulaşıp O’ndan emirler alıp ümmeti arasına dönmesi ise risalettir. Hak’tan halka muhteşem bir dönüştür. Risalet en büyük nur olan akrebiyet-i İlahiyenin inkişafı sırrına bakar ki, böyle binler sene sürecek bir ulvî yolculuk ve yükseliş, bir anlık zaman dilimine sığmıştır.3 Sallallahü Aleyhi Vesellem.
Dipnotlar:
1- Bakara Suresi: 257; Al-i İmran, 68; Yunus Suresi: 62; Nisa Suresi: 45., 2- Sözler, s. 635., 3- Sözler, Miraç Risalesi, s. 635