Ömer Bey: “Kişi kabre girince hesaba çekiliyor. Gideceği yer gösteriliyor. Bu kişi amel defterinin sağdan veya soldan verileceğini biliyor. Cennete mi, cehenneme mi gideceğini biliyor. Sorum şu: Bu bilgiler doğru ise, Bu kişi mahşerde neden tekrar hesaba çekiliyor?”
Adaletin ve Mağfiretin Tecellisi
Gideceği yeri görmek veya bilmek ayrı; hak sahibine hakkının verilmesi, adaletin, merhametin, affın ve mağfiretin gerçek manada tecellisi ayrıdır.
Âhirette işler bu dünyadaki gibi gitmez. Dünya teklif yurdu, âhiret ücret yurdudur. Orası sonsuzluk ülkesidir. Sonsuzluk, maziyi, hâli ve istikbali iç içe ve birden kapsamına alır.1 Orada hakikatlere bakışımız farklıdır. Burada iman konusu olan bir şey, orada görme alanımızda olacaktır. Kabir suali, kabir azabı, mahşer, sırat, Cennet, Cehennem...vs. artık yaşanılan gerçekler olacaktır. İmtihan yoktur. Her şey dünyada attığımız tohumların meyvesi olarak karşımıza çıkacaktır.
Hâkim-i Ezelî olan Cenab-ı Hakkın, ölümle huzuruna gelen kuluna, her ne kadar görülecek hesabı da olsa, Cennetinden ve rahmetinden bir esinti hissettirerek istirahatını temin etmesi şefkatinden ve merhametindendir. Zaten Peygamber Efendimizin (asm) ifadesiyle Cennet de Cehennem de bize uzak yerlerde değildir; bize ayakkabımızın bağından daha yakındır.2
Kabir Suali Haktır
Peygamber Efendimiz (asm) buyurmuştur ki: “Müslüman, kabrinde Rabb’inden ve Peygamberinden sorulduğunda Allah’tan başka hiçbir ilah olmadığına ve Muhammed’in (asm) Allah’ın elçisi olduğuna şehadet eder. Bu şehadet, Allah’ın, “Allah iman edenlere dünya hayatında da âhiret hayatında da sabit sözlerinde daima sebat ihsan eder.”3 Meâlindeki ayetinin gerçekleşmesidir.”4
Bu hadiste dünyada iman üzere sebat eden bir kulun kabir suali sırasında da iman üzere bulunacağı müjdelenmiştir. Cenab-ı Hak dilerse bu kuluna Cennetini gösterir. Bu, Allah’tan başka kimsenin inisiyatifinde değildir.
Kabirde Yargılama Yoktur!
Kabirde bir hesap görme ve yargılama yoktur. Burada vazifeli melekler kulun imanda sebat üzere olduğunu tespit ediyorlar ve kendilerine verilen yetki çerçevesinde kulu imandaki sebatı nedeniyle Cennet ile müjdeliyorlar. Bu kul mahşer yargılamasından, yani Mahkeme-i Kübrâdan, yani büyük duruşmadan kurtulmuş değildir. Nitekim, “Cehennemdeki yerin”den maksat bu duruşmanın sonucu olsa gerektir.
Fakat bu kulun affedilmeye ve bağışlanmaya liyakati vardır. Cenab-ı Allah’ın bu liyakat üzerine kulunu bağışlaması umulmaktadır. Mahşerde de inşallah mağfiret olacaktır. Çünkü Allah, kulu ile kulunun zannı çerçevesinde muamele yapar.5 Yani bağışlandığını düşünen ve bunu Allah’tan uman kulunu bağışlıyor. Bunu melekler biliyorlar.
Esas olan Allah’ın haksızlık yapmayacağını ve zulmetmeyeceğini bilmek ve buna iman etmektir. Kur’ân’ın ve hadislerin verdiği bilgilere itimat etmek, âhireti müşahede etmeyi âhirete bırakmaktır. Dünyada gayba imanı en yüksek kemâl saymak; gaybın ayrıntısını görmeyi âhirete bırakmaktır.
Nihâyet berzah âlemi de, mahşer ve sırat da âlem-i gaybtan olduğundan; berzahta gideceğin yerin gösterilmesi mahşerdeki büyük muhakeme ile çelişmez.
Dipnotlar:
1- Sözler, s. 528., 2- Riyâzu’s-Sâlihîn, 444., 3- İbrâhîm Sûresi: 27., 4- Riyâzu’s-Sâlihîn, 426., 5- Buhârî, Tevhid, 15; Tirmizî, Tevbe, 1; Bu hadisin yorumu için bakınız: Sözler, s. 51.