Fikret Yükselten: “Nahl Suresini okurken; “Ona bu Kur’an’ı bir beşer öğretiyor” dediklerini Biz biliyoruz. Halbuki Kur’an’ı yakıştırdıkları kimselerin dili yabancıdır, bu Kur’an’ın lisanı ise apaçık Arapçadır.”1 Ayeti dikkatimi çekti, ayetin esbab-ı nüzulünde nasıl bir detay var merak ettim.”
Kur’ân Allah Kelamıdır
Kur’ân hiç şüphesiz Allah’ın sözüdür. Kur’ân’ın bir beşer sözü olmadığı, onun doğrudan Allah kelamı olduğu gerçeği daha ilk zamanlarda, Mekke Müşriklerince de doğrulanmıştır. Mekke Müşrikleri önceleri Peygamberimizin (asm) Allah’tan doğrudan vahiy aldığını kabul etmemişler, ama bu veciz ayetleri inkâr etmeye de bir bahane bulamamışlardır. İnen ayetlere ‘sihir, şiir, insan sözü’ gibi her türlü yalanlamalarla sataşmışlardır.
Bu süreçte Peygamber Efendimiz (asm) kiminle görüşmüş ise, ondan bilgiler aldığı ve Kur’ân’ı derleme bilgilerle yazdığı şeklinde çamurlar atmaya kalkışmışlardır. Fakat bunlara kendileri de inanmamışlardır.
Mesela daha ilk dönemlerde, Mekke’de Amir bin Hadramî’nin Cevra veya Yeîş adında Rum asıllı bir kölesi vardı. Bu köle kitap ehli idi ve okuma yazma bilirdi. Peygamber Efendimiz (asm) herkesi davet ettiği ilk günlerde bazen meclisine onu da alır ve onunla konuşurdu.

Örnek Çoktur
*Cebra ve Yesâra adında iki Rum, hem Tevrat ile İncil okumaları, hem de Mekke’de kılıç yapmaları ile ün kazanmışlardı. Peygamber Efendimiz (asm) ara sıra bunlara uğrar, Tevrat veya İncil’den okurlarsa onları kırmaz, dinlerdi. Onlara İslam’ı tebliğ ederdi.
*Huveytıb b. Abdü’l-’Uzzâ adında bir Kureyşlinin kölesi Abisâ önceki kitaplara inanmış birisi idi. Peygamber Efendimiz bununla da konuşur ve İslam’ı tebliğ ederdi. Bu Abisâ Müslüman oldu. Oysa Müşrikler önceleri, “işte Muhammed’e bu öğretiyor” dediler.
*Peygamber Efendimiz’in (asm) on iki yaşında amcasıyla beraber gittiği ve Busra’da görüştüğü Bahira adındaki papazın da onun üzerinde etkisi olduğu çok söylendi.
Bu durumlar Kureyş Müşrikleri için malzeme oldu. İleri geri laf söylediler. İslam’ın vahyini gölgelemek ve Peygamber Efendimiz’i (asm) küçük düşürmek için, “Muhammed’e (asm) Kur’ân’ı bu Hristiyanlar öğretiyor.” Dediler.
Fakat Makes Bulmadı
Fakat bu laflar ileri zamanlarda hiç ma’kes bulmadı. Hiç tutmadı. Çünkü her ne kadar Peygamber Efendimiz’i (asm) inkâr etseler de, Peygamber Efendimiz’in (asm) vahiy aldığı gerçeği gün gibi aşikar şekilde anlaşıldı. Özellikle Kur’ân ayetleri beşer dilinden dökülemeyecek kadar vecizdi. Başka türlüsüne kendileri de inanmadı.
Nitekim bir yandan bu sataşmalar yapılırken, diğer yandan Mekke’nin efendilerinden âkil adamlar, geceleri Peygamber Efendimiz (asm) Kur’an okurken gizlice gelir, evin dış duvarına kulağını yaklaştırır, içeride odada okunan ayetlerini dinler, mest olur ve gizlice ayrılırdı. Ayrılırken diğer köşede de diğer bir müşrikin dinlediğini görür, eliyle “sus” işareti yaparak oradan giderdi.
Bunlardan birisi Tufeyl bin Amr’dir. Evs’lidir. Şairdir. Mekke’ye gelmiştir. O günlerde Peygamber Efendimiz davete yeni başlamıştır. Mekke onu yalanlamakla meşguldür. Tufeyl’in de kulaklarına pamuk tıkamışlar. Ola ki Kur’ân’ı işitir ve kabul eder diye. Tufeyl Kabe’de iken kulağına tatlı bir ses geliyor. İçinden diyor ki: “Ben şair adamım. Öyle her söze uyacak biri değilim. Şu pamuğu çıkarayım bakayım!” Pamuğu çıkarıyor. Resulullah’a (asm) yaklaşıyor. Biraz daha okumasını rica ediyor.
Ve diyor ki: “Vallahi bu ana kadar bundan daha güzel bir söz işitmedim.” Şair Tufeyl Müslüman oluyor.2
Ayet ilk zamanlardaki Mekke’nin bu yapısından bahsediyor.
Dipnotlar:
1- Nahl Suresi: 103
2- Hayatü’s-Sahabe, 1/213