Elbistan’dan Cemal Özkaya: “Gençlerimizde sünnet niyeti olmaksızın sakal bırakanlar arttı. Buna nasıl çare bulalım?”
Doğru Olanı Yapalım, Popülist Olanı Değil!
Günümüzde sakal bir sünnet olarak değil, inancı düşüncesi fark etmeksizin, keyfî bir tercih meselesi haline geldi. Öğrenci, öğretmen, memur, herkes, okulda, resmi yerlerde, her yerde sakal bırakabiliyor. Tabii ki bırakmak, tıraş olmaya göre daha kolaydır. Dokunmadın mı zaten uzayıp gidiyor.
Sakal bırakmanın dindeki durumuna gelince; sünnet niyeti olmaksızın sakal bırakmanın dinde hiçbir değeri yoktur. Hatta herkes bırakıyor diye sakal bırakmak, bu konuda modaya uymak sünnet olmadığı gibi, gerçek sünneti de gölgeliyor.
Bir Nur Talebesinin modaya uymayıp, net bir duruşla Üstadına uyması daha evladır. Bir amel yapılacaksa Allah için yapılır, hikmeti varsa Allah için terk edilir. Yapıyor gibi olsun diye amel yapılmaz. Böyle bir niyetsizlik salih ameli çürütür.
Sakalın farz olmayıp sünnet olduğunu, Üstad Hazretlerinin ise korku ile veya maslahat gereği değil; içtihad gereği sakal bırakmadığını bildikten sonra, sakalı farzmış gibi algılayamayız. Modaya uyup, tıraş olmayarak veya geciktirerek ya da kirli sakal bırakarak yüzümüzde sakal karartısı bulundurmak da takva değildir.
Ali Rıza Efendi’nin Sözleri
İstanbul ulemasından Müftiü’l-Enam eski fetvâ emini, meşhur Ali Rıza Efendi, (r.h.) Üstadın sakal bırakmamaklığına bazılarının itirazları münasebetiyle, Mevlânâ Celâleddin-i Rumî’nin pederleri olan Sultanü’l-Ulema’nın bir kıssasıyla müdafaa edip, der ki: “Bu misilli, Bediüzzaman’ın dahi elbette bir içtihadı vardır. İtiraz edenler haksızdır. Bediüzzaman’a kemal-i hürmetle selam ederim. Telifatınızın ikmaline hırz-ı can ile dua etmekteyim.”1
İslâm Tarihinde Veli padişahlardan, hadimü’l-haremeyn Yavuz Sultan Selim Han ve Mevlana’nın babası Sultanu’l-Ulema Bahaeddin Veled gibi bazı zevatın da ahir zamanda gelecek zata hürmeten sakalını tıraş ettiği bilinmektedir. Hazret-i Âdem’in de sakalsız olduğu rivayeti vardır.
Sakal, bu zamanda bizim için takva değildir, azimet değildir. Yoksa Hazret-i Üstad dağ başlarında sakalını tıraş eder miydi? Üstadı aşmaya çalışmamalı!
Ölecektim, Dayanamayacaktım
Bediüzzaman, niçin sakal bırakmadığını kendisi şöyle açıklıyor: “Bu millette yüzde doksan sakalsız olanların içinde küçükten beri sakalsız bulundum. Bu yirmi senedir bana resmî hücumlarda bazı arkadaşlarımın sakallarını kestirmeleriyle, benim sakal bırakmadığım, bir hikmet, bir inayet-i İlâhiye olduğunu ispat etti. Eğer sakal olsaydı, tıraş edilseydi, Risale-i Nur’a büyük bir zarardı. Çünkü ölecektim, dayanamayacaktım.”
Bediüzzaman, sakal bırakmamanın kefaretini ödediğini de söylüyor: “Bu zamanda, dehşetli pek çok günah-ı kebîreden çekinmek için, bu terk-i sünnete mukabil, Risale-i Nur’un irşadıyla, yirmi sene haps-i münferit hükmünde işkenceli bir hayat geçirdik; inşallah o sünnetin terkine bir kefarettir.”2
Hükmü Nedir?
İslam öyle zengin bir dindir ki, bazı emirlerinde tek hüküm yoktur. Aynı emirlerin hükümleri ile ilgili olarak dört semavî mezhep arasında farklılıklar olabilmektedir. Mesela imam arkasında Fatiha okumak Hanefîlerde mekruh iken, Şafiilerde farzdır. Hanefîlerde kanama abdesti bozar iken, Şafiilerde bozmuyor. Sakal bırakmak dört mezhebe göre sünnet iken, bıraktıktan sonra kesmek Hanefîlerde, Hanbelîlerde ve Malikilerde haram, Şafiilerde -Gazali, İbni Hacer, Remli, Rafiî ve Nevevî gibi âlimlere göre- tenzihen mekruhtur.
Bediüzzaman diyor ki: “Bazı âlimler “sakalı tıraş etmek caiz değildir” demişler. Muradları, sakalı bıraktıktan sonra tıraş etmek haramdır, demektir. Yoksa hiç bırakmayan, bir sünneti terk etmiş olur.”3
Dolayısıyla sakalı tıraş etmek caizdir. Cevazı bulunan bir meselede Bediüzzaman’ın içtihadına uymak ise müstahsendir.
Dipnotlar:
1- Kastamonu Lahikası, s. 202
2- Emirdağ Lahikası, s. 99
3- Emirdağ Lahikası, s. 99