"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

İfade hürriyeti olan ülkeye yatırım gelir

TALHA FIRAT
12 Ocak 2022, Çarşamba 05:20
İFADE HÜRRİYETİ, İNSAN HAKLARI, GÜÇLER AYRILIĞI GİBİ DEMOKRATİK DEĞERLERİN EKONOMİK GELİŞİM İÇİN BİR ÇERÇEVE OLUŞTURARAK İSTİKRARLI BİR YATIRIM ORTAMI SAĞLADIĞI, BEŞERİ SERMAYE BİRİKİMİNİ VE BÜYÜME HIZINI YÜKSELTTİĞİ KONU İLE İLGİLİ ÇALIŞMALARDA İFADE EDİLMİŞTİR.

DİZİ: Risale-i Nur’daki İktisat ve Hukuk Prensipleri Çerçevesinde Faizle Mücadele - 3
TALHA FIRAT - Düzce Üniversitesi, Araştırma Görevlisi

***

Burada dikkate değer konulardan bir tanesi de ülkelerin ekonomik gelişmişlikleri ile demokratik gelişmişlikleri arasındaki ilişkidir. Aradaki ilişki incelendiğinde ekonomik kalkınma ve faiz oranları ile demokrasileri arasında olumlu bir ilişki olduğu görülmektedir. Yukarıda verilen Tablo 1’de Norveç, İsveç, Finlandiya ve Japonya’nın bazı ekonomik verilerine ek olarak  demokrasi gelişim düzeyleri hakkında veriler gösterilmektedir. Tablo 1’deki ülkelerin ekonomik göstergeleri incelendiğinde kişi başına düşen millî gelirin yüksek, faiz oranlarının düşük ve cari fazla verdikleri görülmektedir. Dikkat çeken bir diğer konu ise Tablo 1’deki ülkelerin demokrasi indeksinde üst sıralarda bulunmalarıdır.  

Tablo 1’deki sıfır faiz uygulayan ülkelerin merkez bankalarının temel gerekçesi, faiz artışıyla birlikte gelen ülkeye giren sermaye akımı sonucu kendi para birimlerinin aşırı değerlenmesi ile ithal ürünlerin ucuzlaması ve kendi ihraç ürünlerinin değerinin artması sebebiyle ihracat aleyhine bir dengesizlik oluşmasını engellemektir. Japon Merkez Bankası (BoJ) ise ekonomik durgunluğa (resesyon) karşı tedbir almak amacıyla eksi faiz uygulamaktadır. (Baştürk ve Ertürk, 2018:291)

Tablo 2’de Türkiye, İran ve Pakistan’ın ekonomik durumları ve faiz oranları ile rejim türü ve demokrasi sıralamasına yer verilmiştir. Tablo 1’deki ülkelerin Kur’ân’ın düsturlarına ittiba konusunda önce Osmanlı Devleti’ni, daha sonra Türkiye Cumhuriyeti’ni teşvik etmesi sebebiyle Türkiye’ye tabloda yer verilmiştir. İran ve Pakistan ise Anayasalarında “İslâm Cumhuriyeti” olarak geçmeleri ve İslâmî devlet olma iddiaları sebebiyle ekonomik durumlarının yanı sıra adalet, hürriyet ve ekonomi konularındaki uygulamalarının İslâmî ilkelerle ne kadar örtüştüğüne dikkat çekmek için bu ülkelerin ekonomik ve demokratik gelişim göstergeleri Tablo 2’ye konulmuştur.

Tablo 2’de gösterilen ülkelerin ekonomik verileri incelendiğinde kişi başına düşen millî gelirlerinin düşük, faiz oranlarının yüksek ve cari açıklarının olduğu görülmektedir. Buna karşın bu ülkelerin demokrasi indeksindeki seviyeleri alt sıralardadır.

Peki, Türkiye gibi ülkeler Tablo 1’deki ülkeler gibi faizi düşürürse ne olur veya neden düşüremiyor? Daha önce de bahsedildiği gibi faiz oranı; gayri safi yurt içi hasıla, enflasyon, cari işlemler dengesi, dış borç, işsizlik gibi makroekonomik göstergelere göre belirlenen bir durumdur. Tablo 1’deki ülkelerin ekonomileri sanayi üretimi ve ihracata dayalı olduğu için cari açık ve dış kredi bulma sorunları bulunmamaktadır. Dışarıdan borç bulma ihtiyaçları olmadığından dış finansman sağlamak için yüksek faiz verme gibi bir mecburiyetleri yoktur. Sanayi ve ihracatları sayesinde olağanüstü bir durumda ihtiyaç duydukları kaynaklar, kendi merkez bankalarının rezervlerinde bulunmaktadır. (Baştürk ve Ertürk, 2018: 293) Türkiye gibi ülkelerin cari işlemler dengesi (ithalat- ihracat/hizmetler alım satım/sermaye transferleri/yatırımlar) gider anlamında sürekli açık verdiği için dış krediye ihtiyaç duymaktadır. Özellikle politik ve ekonomik dalgalanma dönemlerinde ödeme riski bulunduğundan dışarıdan sermaye çekmek için ise faiz oranları yükselmektedir. (Armutcuoğlu, Tekin ve Ural, 2019: 54-55)

Genel olarak bakıldığında ise her iki tablodaki ülkelerin ekonomik durumları ile demokratik gelişimleri arasında doğrusal bir ilişki bulunmaktadır. Literatüre bakıldığında demokrasi ve ekonomik performans arasındaki ilişki ile ilgili net bir yargı olmadığı ve farklı sonuçlara ulaşıldığı görülmektedir. Otokrasi veya demokrasi ile yönetilen ülkelerde farklı ekonomik kalkınma örnekleri bulunmakla birlikte burada belirleyici olan kurumsallık, ekonomik hürriyet ve istikrardır. (Beşkaya ve Ömer, 2009: 72-73) Bülbül ve diğerlerine göre (2014:149-150), otoriter yönetimler altında kısa vadede bazı ekonomik göstergelerde olumlu gelişmeler sağlanabildiği görülmekle birlikte, orta ve uzun vadede katılımcı demokratik yönetimlere sahip olan toplumların iktisadi alanda daha gelişmiş, kalıcı refah düzeyini yakalamış oldukları genel kabul görmektedir. Diğer yandan Eğilmez (2014), bir ülkenin rejim türü olarak demokrasiyi seçse bile demokrasiyi tam anlamıyla uygulamadıkça ekonomik ilerleme sağlayamayacağını belirtir. Bununla birlikte ifade hürriyeti, insan hakları, güçler ayrılığı gibi demokratik değerlerin ekonomik gelişim için bir çerçeve oluşturarak istikrarlı bir yatırım ortamı sağladığı, ülke kaynaklarının ekonomik gelişme /büyüme doğrultusunda yönlendirdiği, beşeri sermaye birikimini ve büyüme hızını yükselttiği konu ile ilgili çalışmalarda ifade edilmiştir. (Doğan, 2015:16) 

Bu bağlantıyı oluşturan sebeplerin ne olduğu hakkındaki açıklamalar, bir sonraki konu olan ekonomik gelişim ve faizle mücadelede takip edilmesi gereken hukukî ve iktisadî aşamalar başlığı altında incelenecektir.

Tabloda 1 ve 2‘de rejim türü sütununda gösterilen farklı rejim türleri hakkında kısaca bilgi verilerek tablolardaki ülkelerin hangi rejimler ile ilgili yönetildiği hakkında bilgi verilecektir:

Tam Demokrasiler: Sivil ve siyasî hürriyetlere sadece saygı duymakla kalmayıp, aynı zamanda demokrasinin gelişmesine destek veren bir siyasî kültürün bulunduğu ülkelerdir. Bu ülkelerde bir denge ve kontrol sistemi vardır. Hükümetlerin aldıkları kararlar bağımsız bir yargı sistemi, işlevsel ve etkin kurumlar, çok sesli ve bağımsız medya tarafından denetlenir. Bu ülkelerin demok- ratik işleyişte sadece sınırlı sayıda sorunları bulunmaktadır. (The Economist İntellegence Unit, 2020) 

Kusurlu Demokrasiler: Seçimlerin âdil ve hür olduğu ve temel sivil hürriyetlerin olduğu ülkelerdir. Fakat medya hürriyetinin ihlâli ve siyasî muhalefet ve eleştirilerin hafifçe bastırılması veya yok sayılması gibi bazı sorunların olabileceği ülkelerdir. Bu ülkelerde, demokrasiyi destekleyici siyasî kültürün nispeten azlığı, siyasete düşük katılım düzeyleri ve yönetimin işleyişindeki konular da dâhil olmak üzere diğer demokratik boyutlarda önemli hatalar bulunmaktadır. (The Economist İntellegence Unit, 2020)

Karma Rejimler: Bu tür rejimlere sahip ülkelerde seçim sahtekârlıkları olup, âdil ve hür demokrasi ortamının engellenmesi söz konusudur. Genellikle siyasî muhalefete ve medyaya taciz ve baskı vardır. Bağımsız olmayan yargı, yaygın yolsuzluk ve az gelişmiş siyasî kültür sebebiyle bu ülkelerdeki hükümetler kusurlu demokrasilere göre daha belirgin hatalar yapmaktadır. (The Economist İntellegence Unit, 2020)

Otoriter Rejimler: Siyasî çoğulculuğun ortadan kaybolduğu veya son derece sınırlı olduğu ülkelerdir. Genellikle mutlak monarşiler veya diktatörlüklerdir. Bazı geleneksel demokrasi kurumlarına sahip olabilirler, ancak sivil hürriyetlerin ihlâli ve kötüye kullanımı yaygındır. Seçimler gerçekleşse bile âdil ve hür değildir, medya genellikle ya devlete aittir ya da iktidar rejimi ile ilişkili gruplar tarafından kontrol edilir. Yargı bağımsız değildir. Her yerde sansür ve hükümet eleştirisinin bastırılması vardır. (The Economist İntellegence Unit, 2020)

Yukarıdaki ifadelerden hareketle bir ülkedeki rejim türünün belirlenmesinde bazı kriterlerin önemli olduğu görülmektedir. Bu kriterleri; o ülkedeki temel hak ve hürriyetler, siyasî kültür, yargı bağımsızlığı ve kanun üstünlüğü, kurumların işlevselliği, muhalefet ve medyanın etkinliği, politik katılım, çoğulculuk ve serbest seçimlerin durumu şeklinde özetlemek mümkündür. Bu kriterler çerçevesinde Tablo 1’deki ülkelerin yukarıda ifade edilen kriterlerde yüksek bir standarda sahip olduğu, Tablo 2’deki ülkelerde ise bu kriterlerin ya düşük seviyede olduğu ya da hiç olmadığı görülmektedir.

Aşağıdaki bölümde Tablo 1’de yer alan İsveç, Norveç, Finlandiya ve Japonya gibi ülkelerin ekonomik başarıları ve faizle mücadele etme yöntemlerinde neyi doğru yaptıkları uluslar arası ekonomi ve hukuk standartları ölçeğinde ve Risale-i Nur bakış açısıyla değerlendirerek Türkiye ve İslâm ülkeleri için çözüm yolları tavsiye edilmeye çalışılmıştır. 

5. Ekonomik Gelişme ve Faizle Mücadelede Takip Edilmesi Gereken HukukÎ ve İktisadÎ Aşamalar:

Öncelikle şunu ifade etmek gerekir ki, aşağıda yer alan çözüm tavsiyeleri, başta Risale-i Nur’da olmak üzere, yerel ve uluslar arası iktisatçılar, uzmanlar ve yetkili kurumlar tarafından zaten yıllardır ifade edilmektedir. Bu çözümler ekonomik olarak gelişmiş ülkelerde yıllardır uygulanmakta ve onlar bunun meyvelerini toplamaktadırlar. Bu çalışmada yapılan ise bu çözümleri Risale-i Nur’daki siyasî ve içtimaî prensipler kapsamında ve iktisat ve siyaset bilimi çerçevesinde tekrar ifade etmektir. Buradaki esas mesele, ortaya konulan çözüm tavsiyelerinin uygulanmasında toplumsal talebin oluşması ve siyaset kurumunun bir irade ortaya koymasından ibarettir. Hukukî ve iktisadî alanda atılması gereken adımlar aşağıda belirtilmiştir:

a. Kanun üstünlüğü: Cumhuriyet ki, adalet ve meşveret ve kanunda inhisar-ı kuvvetten ibarettir. Kuvvet kanunda olmalı. Yoksa, istibdat tevzi olunmuş olur.        hâkim ve âmir-i vicdanî olmalı. O da mârifet-i tam ve medeniyet-i âm veyahut din-i İslâm namıyla olmalı. Yoksa istibdat daima hükümferma olacaktır. (Nursî, Tarihçe-i Hayat: 95) Said Nursî’nin ifade ettiği kanunda inhisar-ı kuvvet, kuvvetin kişilerde değil kanunda toplanması anlamı taşıdığından, istibdat gücün kanunla sınırlanmadan ve denetlenmeden kişilerin elinde toplanması sonucunu ortaya çıkarıyor. Yine cumhuriyet ve demokrasinin temel ayaklarından biri olan yargı bağımsızlığı ve hukukun üstünlüğü ise kanunların bir imtiyaz olmaksızın herkese dokunabilmesi ve kişilerin kanunlar üzerinde bulunmaması anlamına gelmektedir. Meşveret, kararların tek bir kişi tarafından değil, ortak akıl ve istişare yoluyla alınması gerektiğini ifade etmektedir. Bu temel sacayaklarının olmaması ise Said Nursî’nin söylediği gibi istibdat getirir ve otoriterliği alt kademelere doğru tevzi eder. Yani halkın temsilcisi olup, halka hizmet etmesi ve halka hesap vermesi gereken idareciler baştaki müstebidin birer temsilcisi olup, ona hizmet eden ve ona hesap veren kişiler durumunda oldukları için küçük müstebidcikler olarak yerelde keyfilik ve hukuk tanımazlığı uygularlar.

İktisadî açıdan bakıldığında, hukuksuzluk ve keyfilik durumu öngörülebilirliği ve güvenilirliği azalttığı için yatırımları da sekteye uğratır. Çünkü insanlar güven ortamının olmadığı yerde paralarını riske atmak istemezler. Bunun yerine paralarını daha güvenli olduğunu düşündükleri döviz, altın ve faiz gibi araçlara yatırırlar. Bu ise reel ekonomideki para dolaşımını azaltarak, talebin ve üretimin düşmesine, dolayısıyla işsizliğin artmasına ve ekonomik durgunluğa yol açar. Belirsizlik ve güvensizlik ortamı sadece ülkede yerleşik bulunan yatırımcıları değil, yurtdışında bulunan yatırımcıları da tedirgin eder. Özellikle uzun vadeli yatırımlar için ülkeye gelmesi beklenen yatırımcıların bu ülkedeki politik ve ekonomik istikrarı göz önüne alarak karar vereceği düşünülürse ülkedeki öngörülebilirlik ve inandırıcılık açısından adalet ve hukukun yerleşmesi büyük önem taşımaktadır. Ekonomide güven ortamının sağlanması, bu sayede yatırımların artması, üretimi arttıracağından, istihdam ve büyümeyi getirecektir. Daha önce de belirtildiği gibi yabancı yatırımların ülkeye gelmesinin; döviz girişi sağlaması, döviz kurunu düşürmesi, üretimi arttırması, enflasyon, faiz ve işsizliği azaltması gibi katkıları olmaktadır. (Şanlısoy ve Kök, 2010: 105-107; Bülbül ve diğerleri, 2014: 149-151)

Öngörülebilirlik konusu Türkiye’nin ekonomik sorunlarının en büyük sebeplerinden biri olarak görülmektedir. Birbiri ile büyük oranda bağlantılı olsa da öngörülebilirliği ekonomik ve hukukî öngörülebilirlik olarak ele almak mümkündür. 

Ekonomik öngörülebilirlik durumuna göre yatırımcılar ve tüketiciler maliyet ve getiri açısından kendi hesaplamalarını yaparlar. Yatırımcı, üretim için ihtiyaç duyduğu hammadde, işçilik, sermaye gibi girdilerin maliyetlerini kendi ayırdığı bütçesine göre hesap etmesi gerektiği için enf- lasyon, faiz ve döviz kurundaki aşırı dalgalanmaların olduğu ve fiyatların sürekli değiştiği bir ortamda böyle bir durum, yatırımcının maliyet hesabı yapamamasına ve yapacağı yatırımın geri dönüşünün ne zaman olacağını bilememesine sebep olacağı için ekonomik öngörülebilirliğin olmadığı zamanlarda yatırımların azaldığı görülmektedir. Tüketici açısından bakıldığında ise yüksek enflasyonla gelen fiyatlardaki artış sebebiyle parasının değerini korumak isteyen tüketiciler tasarruflarını döviz, altın, faiz gibi araçlara yönlendirmeye başlar. Bunun sonucu olarak ekonomideki para arzı azalır, talep ve üretim düşerken, işsizlik artar. 

DEVAM EDECEK

Okunma Sayısı: 1922
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Ahmet Cinali

    12.1.2022 19:30:42

    Maşaallah, okumaya devam ediyoruz.

  • Ömer

    12.1.2022 10:45:05

    Binlerce tebrikler,bu yazı dizinizi Yeni Asya yayınlarından kitaplaştırmanızı dileriz. Kaleminize sağlık.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı