Rahata düşkünlük ibadetlere engel olduğu zaman kulluk için tehlike arz eden bir hastalık haline gelmektedir.
Fıtrat kanunları gereği, insanın rahatı, çalışmasıyla doğru orantılıdır. Kişi sebeplere riayet eder, çalışır ve hayatını şekillendirir. Ancak meylü’r-rahatlık arttığında kişi tembelliğe doğru kayar ve bu tembellik hem manevî hayatı hem maddî hayatı için olumsuz bir kişiliği netice verir.
Tenperverlik ve tembellik hastalıkları şeytanın desiselerini atabileceği ve insanı bu yolla kandırabileceği bir kapıdır.
Kişinin zamanla rahatlık hastalığı neticesinde verdiği tavizler onu haramlara kadar götürmektedir. Uykuya düşkünlüğünden ötürü namaza kalkamamak, yemek içmek düşkünlüğünden oruç tutmamak, lükse düşkünlüğünden haram helâl demeden almak, harcamak, hâneperestlikten dolayı evinden çıkamamak, iman-Kur’ân hizmetlerine gitmemek… gibi daha bir çok kayıp şeytanın bu kapıyı kullanıp insanı aldatmasıyla meydana gelmektedir.
Tembelliğin ve tenperverliğin ilâcı ise iradeyi kullanmak ve fedakârlık yapmaya, nefsi alıştırmaktır. İnsanın bu hayatta ulvi bir gayesinin olması ve duâ etmesi bu hastalıkların diğer ilâçlarındandır.
Elbette bu hastalık tohumları daha küçük yaşlarda ebeveyn tarafından çocuklara aşılanmaktadır. Sorumluluk duygusu kazandırılmayan ve aşırı korumacı ailelerin çocuklarının bu hastalığa kapılmaları kaçınılmazdır.
Rahatına düşkün insanlar psikolojik açıdan da hayat enerjileri düşük insanlardır. “Umum meşakkatin anası ve umum rezaletin yuvası” olan bu hastalığa yakalanan insan artık nefsinin esiri olur ve ömrünü, iradesini, sağlığını, kabiliyetlerini bedenine bağlı olarak sürdürmeye başlar ve dünyayı yeme-içme, eğlenme, gezip tozma yeri olarak düşünür ve sürekli bir haz peşinde koşar.
Tabiî ki bu anlayış zehirli bir bala benzer. Zira hayat algısı böyle olan insanlar bir süre sonra hayattan bıkarlar ve yapıp ettikleri onlara zevk vermemeye başlar. Genelde sefih insanlar veya intiharı seçen ağır psikolojik vak’alar böyle bir hayatın neticesinde meydana gelmektedir.
Hayatından sürekli şikâyet eden insan manzaralarına bakıldığında gerçek anlamda sorumluluk duygusu olmayan, tembel ve tenperver olup hayatı sadece haz eksenli değerlendiren, ulvi bir gaye ve amacı olmayan insanlar olduğu görülür.
Bugün bu hastalığa maalesef çocuklarda ve gençlerde çokça rastlanmaktadır. Daha küçük yaşta iken hayatının en güzel çağlarında, hayattan bıkmış, şikâyetçi, oflaya puflaya yaşayan mutsuz çocuklar görmekteyiz.
İşte burada asıl mesele, Cenâb-ı Hak’ın fıtrat ve âdetullah kanunlarına imtisaldeki ihmaller ve gevşekliklerdir. Allah insan bedenini, biyolojisini ve psikolojisini fıtratı müteheyyiç şeklinde programlanmıştır. Dolayısıyla insanın rahatı, faaliyeti ve çalışmasıyla olacaktır. Bu kanunun aksine hareket, insanı mutsuz, şikâyetçi ve hasta edecektir.
Biz de eşimle birlikte bu hafta sonu rahatı bozma mesleği olan İman-Kur’ân hizmeti için Erzurum’a gittik. Risale-i Nur’daki şevk derslerini kardeşlerimizle paylaştık. Hakikaten “Faaliyet bir nevî lezzettir” prensibince biz de iman, Kur’ân hizmetinden Cenâb-ı Hakk’ın hizmetlerin içine dercettiği âcil lezzetimizi aldık. Bizi evinde misafir eden kardeşime ve orada hizmetlerde bulunan bütün kardeşlerime ve öğrencilere selâm ve duâ ile.