"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Sahte-kârlık sendromu

Yasemin YAŞAR
23 Kasım 2019, Cumartesi
“Sahtekârlık Sendromu” son yıllarda özellikle de kadınlarda görülen psikolojik bir hastalıktır.

Bu sendroma yakalananların en tipik düşünce tarzı şahsî başarılarını, tesadüf ve şansa bağlamalarıdır. Buna ciddî anlamda inandıkları için de kendilerini dolandırıcı veya sahtekâr gibi hissederler.

Foyasının bir gün ortaya çıkacağı endişesi bu yapıları sosyal ortamlardan uzaklaştırmaya başlar. Genelde akıllı ve başarılı kimselerde görülen bu sendromun temelinde insanın mükemmel olma arzusu yatar. Her şeyin mükemmel olması gerektiğine inanan bu yapılar, ifrat bir duygunun kucağından tefrit bir duyguya atılırlar. Yani “ifrattan tefrit doğar.” Çünkü insanın mükemmel olması, işlerini mükemmel yapması zaten mümkün değildir. Ben merkezli bir mükemmellik arzusu neticesinde ve kişinin kendini tanımaması sonucunda ortaya çıkan ve ileri boyutu da firavunluğa kadar giden ciddî bir hastalıktır.

Acizlik ve fakirlikle yoğrulmuş, fıtrî bir programı olduğunu bilmeyen insanların, önce ifrat olan enaniyet hastalığına, sonra da bu ağır yükü kaldıramaması neticesinde tefrit olan “sahtekârlık sendromu”na düşmesi, aslında insanın haddini bilmemesi sonucunda gelişir. Zira insan kul olduğunu bilmezse uçlarda gezinmeye ve manevî olarak hastalanmaya müsaittir.

Bu iki hasta uçların birinden gurur ve enaniyet çıkar, diğerinden ise küfran-ı nimet ve şükürsüzlük çıkar. İkisinin sebebi de verilen nimeti, kişinin kendine hamletmesi, kendinden bilmesi vardır. Oysa insan hayır ve güzel şeylerde sadece feyze kabildir. “Hayırlar Allah’tandır” olan imanî rüknü bilmeyenlerin düşebileceği bu manevî hastalanma ile insan haddini aşar ve feyze kabil olarak gelen hayır güzellik ve nimetleri ya kendi aklına, başarısına ve çalışmasına hamleder ya da sahtekârlık sendromuna kapılarak şükürsüz bir bakış açısıyla verilen nimete kör olur, küfran-ı nimete düşer.

Bulundukları yere şans eseri, tesadüfen geldikleri hissine kapılan bu yapıların temelde bakış açılarında ve dünya görüşlerinde bir sıkıntı vardır. Başarıyı kendine veren, mana-i ismiyle bakan, maddeperest, tabiatperest olan bu yaklaşımlar insanın hadsizliğini netice verirken manen de hastalandırmaktadır.

Bediüzzaman, asır insanının içine düşeceği bu tür sendromların, manevî yaraların ilâcını Kur’ân kaynaklı düşünme tarzı ve hayat görüşüyle çözmüş, Kur’ân eczahanesinden mücerrep ilâçlarla tedavi etmiştir.

Bir mü’minin elde ettiği başarı, kazanım, nimet v.s. gibi durumlarda düşünme tarzının öyle bir kıvamda olması gerektiğinden bahsetmiş ki, ne enaniyet çıksın ne küfran-ı nimet. Bunu da çok güzel bir örnekle izah etmiştir.

Meziyet ve kemalatları ikrar edip, fakat temellük etmemek gibi bir formül sunar. “Meselâ nasıl ki murassa ve müzeyyen bir elbise-i fahireyi biri sana giydirse ve onunla çok güzelleşsen halk sana dese “Maşallah çok güzelsin, güzelleştin.” Eğer sen tevazukârane desen” Haşa, ben neyim? Hiç! Bu nedir, nerede güzellik” o vakit küfran-ı nimet olur ve hulleyi sana giydiren mahir sanatkâra karşı hürmetsizlik olur. Eğer müftehirane “evet ben güzelim… dese o vakit mağrurane bir fahirdir” . Doğru yaklaşım ise, ‘Evet ben güzelleştim, fakat esas güzellik bana bu elbiseyi giydirenindir.’ düşüncesi, olması gereken vasat çizgidir. (28. Mektup. 7. Risale)

Hasılı, sahte-kârlık adı üstünde bazen gerçekten de sahte kârla avunmayı, söylediği yalanla, yaptığı Ali Cengiz oyunlarıyla bir puntuna getirmekle, siyaset yapmakla kazandığını (!) düşünen insanın elde ettiği sözüm ona kâr acaba gerçekten bir kazanç mı yoksa sahte bir kazanım mı?

Ya da haddini bilmez gözü doymaz aciz ve fakrını hissetmez insanın düştüğü enaniyet çukurundan başka bir çukura yuvarlanışımı, bir ifratın kucağından bir tefritin kucağına atılışı mıdır sahtekârlık sendromu.

İnsan kıvamda, vasatta olmalı. Öyle düşünmeli öyle yaşamalı, öyle bakmalı ki hayata, kazanımlarına başarılara, nimetlere ne fahr çıksın ne nimete küfür. Tahdis-i nimet bakışında kıvamında yaşasın.

Okunma Sayısı: 5896
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı