Putin’in dünyasında SSCB politikaları büyük öneme sahip.
Kendisine sorulan ülke tarihindeki hangi olayı değiştirmek isteyeceği sorusuna; “Sovyetler Birliği’nin çöküşü” cevabını veriyor, 2005 yılında yaptığı konuşmasında SSCB çöküşünü “dünyanın en büyük jeopolitik felâketi” olarak ifade ediyor, SSCB’yi çöküşe götüren adımların Lenin tarafından atıldığını söyleyip onu eleştiriyor.
Hal böyle olunca, Rus liderin SSCB siyasetini tekâmül ve icra gayretinde olduğunu söylemek her halde zor olmasa gerek.
Putin’in dış politikada takip ettiği siyaseti belirleyen bir başka unsur ise, ABD ile arasındaki hâkimiyet mücadelesi. Bu mücadele bugüne kadar kimi zaman doğrudan kimi zaman ise “vekâlet savaşları” suretiyle devam etti.
Putin, SSCB’den kopan devletler üzerindeki etki alanını ABD/NATO’ya kaptırmak istemiyor. Bu devletlerden herhangi birisinde aleyhte atılacak bir adıma karşı, askerî seçenek devamlı olarak masada duruyor.
Rus askerleri, 2008’de Gürcistan’ın NATO’ya üyeliğinin konuşulduğu, Batıya yakınlaştığı bir ortamda Gürcistan’ın özerk bölgelerinden Güney Osetya ve Abhazya’ya girdi ve savaş Rusya’nın bu iki bölgeyi bağımsız olarak tanıması ile sonuçlandı. Rusya, bu ülkeleri Batı’ya kaptırmaktansa savaşı tercih ediyor.
Geçen günlerde başlayan Rusya ve Ukrayna Savaşı’nda da benzer sebepleri görmek mümkün.
Ukrayna, aslında halkı ve şimdiki hükümetiyle Rus hegemonyasından kurtulmaya çalışan, ama bir türlü başaramayan bir devlet.
Ukrayna, NATO ülkeleri ile Rusya arasında tampon bir bölge. Ukrayna’nın NATO’ya dâhil olması demek, Rusya sınırına NATO’nun asker ve silâh konuşlandırması demek. Putin bu sebeple, sık sık NATO’dan ve ABD’den Gürcistan ve Ukrayna’nın NATO’ya dâhil edilmeyeceği ile ilgili bir teminat istedi. Eski SSCB ülkeleri üzerinden izlenecek her siyaseti, bir kuşatma olarak değerlendirdi.
Gelinen noktada her ne kadar savaş da çıkmış olsa, Ukrayna NATO üyesi olmadığı için meşhur beşinci madde işletilemeyecek.
Ayrıca savaşın maddî ve manevî maliyeti nazara alınırsa nükleer silâha sahip iki gücün böyle bir yola girmesi de zor bir ihtimal. Hele de ABD’nin “Rusya’yı idare edip Çin’i durdurma” ekseninde izlediği bir siyaset varken. Zira dünya siyasetinde Çin etkisi gittikçe artıyor ve mücadele alanları gün geçtikçe Asya’ya doğru kayıyor. Bu sebeple ABD sadece kınamakla ve ambargoyla yetinecektir.
Rusya- Ukrayna ilişkilerine gelindiğinde ise, Rusya’nın bu tip durumlarda sergilediği tavır genelde benzerlik gösteriyor. Gürcistan’da olduğu gibi, özerk bölgelerin bağımsızlığını tanımak, uzun süre kalmak üzere Rus askerlerini belirli bölgelere konuşlandırmak ve en önemlisi Rus yanlısı sadık bir hükümet oluşturmak.
Not: Bu arada ülkemizde ABD ve Avrupa düşmanlığını, Rusya ve Putin’e taraftar olmakla gösteren, savaşın, ‘Batıya verilmiş iyi bir ders’ olduğunu düşündüğü için Putin lehine sevinen ilginç bir kesim var.
Şunu söylemekle yetinelim;
Türkiye, bütün zikzaklı ilişkilerine rağmen bir NATO üyesi ve şu anki konumu itibariyle NATO’nun doğu sınırını teşkil ediyor. Ve Rusya, izlediği siyasetle Gürcistan, Ermenistan, İran ve oradan Suriye’ye uzanan -yani Türkiye’yi kuşatan- bir hattı çoktan oluşturmuş durumda. Bunun uzun vadede Türkiye’ye getireceği sonuçlar diliyoruz ki vahim olmasın.