İnsan gözlerini açtığı andan itibaren uzun bir yolculuğa başlıyor; hayat yolculuğu.
Hiç bilmediği bu dünyaya; çaresiz bakışlarıyla ve gözyaşlarıyla merhaba diyor. Belki bir korku duyuyor. Nereye geldiğini, burada ne yapacağını bilmemekten doğan bir korku… Zaman geçiyor, büyümeye başlıyor.
Büyürken aynı zamanda sorguluyor hayatını. Ben kimim? Nereden geldim? Nereye gidiyorum? Bu dünyadaki vazifem nedir? İşte asıl mesele burada başlıyor.
Ne büyük nimettir ki, Cenâb-ı Hak daha insan dünyaya gelmeden sorularını cevaplayacak rehberini gönderiyor. İnsana düşen ise o rehberi bulmak ve bulduğu andan itibaren sımsıkı sarılmak. Bütün hayatı boyunca Yaratıcısının kendisinden ne istediğini aramak ve bulduğu hakikatlere göre yaşamak. Ne yazık ki, her insan rehberine sadık kalamıyor, emre itaat edemiyor. Belki de çoğu hakikati öğrenemeden, Yaratıcısını tanıma nimetine mazhar olamadan dünya hayatının sonuna geliyor. İster inansın ister inanmasın ölümle yüz yüze geliyor.
Ölüm… Efendimizin de (asm) dediği gibi lezzetleri acılaştıran ölüm, her insanın başına geliyor ve gelecek. Herkes bir gün ölümle dünya hayatını noktalayacak. Buradaki vazifelerini tamamlayanlar vazifeden terhislerini alıp aslî vatanlarına doğru bir yolculuğa başlayacak bu sefer de. Zira her bitiş aslında yeni bir başlangıçtır.
Ve insan, aynı ilk gün ki gibi yine çaresiz yine âciz. Tıpkı bütün bir hayatındaki âcziyeti gibi kendi ölümüne de âciz kalacak.
Belki birçok ölüme şahit olduk, yakınlarımızı kaybetmenin derin acısını yaşadık, hiç tanımadığımız insanların ölüm haberleriyle bile hüzün duyduk, ağladık. Ve teselliyi yine rehberimizde bulduk. Zira ölüm; öteki âleme gitmiş eski dost ve ahbaplarına kavuşmaya vesiledir. Vazife-i hayat külfetinden bir terhistir. Ubudiyet ve imtihanın talim ve talimatından bir paydostur. Âlem-i fâniden âlem-i bekâya gitmektir. Ehl-i iman için rahmet kapısıdır. Bir tebdil-i mekândır. Ölüm; firak değil, visaldir. Kâinattaki zeval, firak ve adem zahiridir. Hakikatte firak yok, visal vardır. Öyle ise bizde Üstad Bediüzzaman Said Nursî gibi deriz ki; “Azrail aleyhisselâm bugün gelse hoş geldin, safa geldin diye gülerek karşılayacağım.”