Tarikatler ve cemaatler, İslâm âleminin yüz yıllardır süregelen bir gerçeğidir.
Gerçeğin olduğu her yerde, yalanlar, yanlışlar ve sahtekârlıklar da oluyor. Asr-ı Saadette bile, Peygamber Efendimiz (asm) zamanında, sahte peygamberler çıkmış, onlarla mücadele edilmiştir. Ama bu sahtelikler ve yanlışlıklar, doğruların daha iyi anlaşılmasına yardımcı olması bakımından hikmetlerini de gözardı etmemek gerekir.
Tarikatler ve cemaatler, milletimiz için de çok büyük öneme haizdir. Devletlerin üzerine oturduğu temel esaslardan birisi de, cemaatler ve tarikatlerdir. Anadolu’nun İslâmiyetle şereflenmesinde, “Horasan Erenleri” denilen dervişlerin çok büyük bir payı vardır. Türk devletlerinin manevî mimarları, şeyhler, evliyalar, dervişler ve Üstadlardır. Bunların mekânları, tekkeler ve dergâhlardır. Yüzyıllar boyunca bu tekke ve dergâhlar, hem halkın manevî ihtiyacını karşılamış, hem de devletin bir sigortası olarak görev yapmışlardır.
Ne var ki, her devirde bu tekke ve dergâhlara, oranın manevî atmosferinden istifade etmekten ziyade maddî çıkar, nüfuz elde etme, bazı ayrıcalıklardan yararlanmak için girenler olmuştur. Bazı art niyetliler, devletin işlerine karışmak, hatta devleti ele geçirip kendi anlayışlarına uy- gun bir yönetim şekli kurmak gibi emeller de taşımışlardır. Hacı Bayram Veli’nin “Bir buçuk müridim var” diye nakledilen kıssası da, o devirlerde bile tekkelerin nasıl suiistimal edildiğini göstermektedir. Özellikle Osmanlıların son devirlerde, halkın dinî duygularından istifade ederek kötü emellerine ulaşmaya çalışanların varlığı gözle görülür şekilde artmış bulunmaktadır. Bu durumun farkında olan Bediüzzaman Hazretleri, öyle bir sistem kurmuş ki, her türlü sui- istimalin önünü alacak, İslâm’ın en doğru ve özüne uygun bir yorumunu yaparak içtihad vazifesini yerine getirmiştir.
Bediüzzaman’ın iman hizmeti, Asr-ı Saadeti örnek alıyordu. İslâm’ın ilk geldiği zamanlardaki saflığı ve sadeliği esas tutuyordu. Onun için İslâmî hükümlerde ruhsatı değil, azimeti tercih ediyordu.
Bu yüzden, Üstad Hazretleri, hizmet metodunu tarif ederken, “bizim mesleğimiz sahabe mesleği” diyordu. Hatta öyle ki, muhtemel fitneleri önlemek için sadece haramı değil, helâli bile terk ediyordu.
Meselâ İslâmiyette hediyeleşmek helâldir, hatta güzel bir âdettir. Ama Bediüzzaman, hediye almamayı prensip edinmişti. Çok nadir de olsa kıra- mayacağı kişilerden ufak tefek hediyeler alsa da, mutlaka fazlasıyla karşılığını vermiştir.
Üstad Hazretleri zekât ve sadâka da kabul etmezdi. Bu kadar hassasiyet göstermesinin elbette önemli bir sebebi vardı. Çünkü yüklendiği vazife, çok büyük aynı zamanda da çok hassastı. Hediye, zekât ve sadâkayı kabul etmemesini Barla Lâhikası adlı eserinde şöyle izah ediyordu: “Benden aldığın dersi, elmas derecesinden şişe derecesine indirmemektir. Çünkü dünyaya tenezzül etmez, tama ve zillete düşmez, hakikat mukabilinde dünya malını almaz, tasannua mecbur olmaz bir üstaddan alınan ders-i hakikat elmas kıymetindeyse; sadâka almaya mecbur olmuş, ehl-i servete tasannua muztar kalmış, tama zilletiyle izzet-i ilmini feda etmiş, sadâka verenlere hoş görünmek için riyakârlığa temayül etmiş, ahiret meyvelerini dünyada yemeye cevaz göstermiş bir üstaddan alınan aynı ders-i hakikat, elmas derecesinden şişe derecesine iner.” 1
Mektubat adlı eserinde de şu ifadelere yer verir: “Ehli dalâlet ehl-i ilmi vasıta-i cer etmekle itham ediyorlar. ‘İlmi ve dini kendilerine medar-ı maişet yapıyorlar’ deyip, insafsızca onlara hücum ediyorlar. Bunları fiilen tekzip lâzımdır.” 2
Ayrıca, geçmişte çok büyük hizmetlerde bulunan tekke ve tarikatler için de, “zaman tarikat zamanı değil, hakikat zamanıdır” sözüyle, bu zamanda iman hizmetinin doğrudan Kur’ân hakikatlerini anlatmakla mümkün olduğunu ifade etmiştir. Zira tarikat yolu, uzun meşakketli bir yoldur. Seyr-i süluk için riyazet, uzlet ve çile gibi çok büyük sıkıntılara katlanmak gerekmektedir. Bu zamanda bu yollardan ihlâsla ve sabırla mertebe kat etmek kolay değildir.
Bu sözü ile tarikatlere karşı olduğu anlaşılmaz. Hak olan tarikatleri Üstad da kabul ediyor, fakat hizmet esaslarında onlardan farklı bir yol takip ediyor.
Son yıllarda sahte şeyhlerin, çakma tarikatlerin, bâtıl cemaatlerin, daha çok görülmesi, Üstad Hazretleri’nin gösterdiği hassasiyetin ne kadar yerinde olduğunu göstermektedir. Bugün dost düşman, hiç kimse, Bediüzzaman ve talebelerini akçeli işlerin içinde gösteremez. Onların siyasetle, ticaretle, dünyevî makam ve mevki ile bir işleri yoktur. Rahmetli Osman Yüksel Serdengeçti’nin dediği gibi, “Bunların derneği yoktur, lokali yoktur, yeri yoktur, yurdu yoktur, partisi, patırtısı, nutku, alâyişi, nümayişi yoktur. Bu, bilinmezlerin, ermişlerin, kendini büyük bir dâvâya vermişlerin şuurlu, iman- lı kalabalığıdır.”
Bediüzzaman ve talebelerinin hizmet metodunu anlamak için, Üstad Hazretleri ahirete intikal ettiğinde bir sepet içinde bir kaç parça kap kacak, bir çift lastik ayakkabı, sarık, cübbe, bir kırık gözlük ve iki kalem gibi eşyalardan ibaret terekesine bakmak bile yeterlidir.
Dipnotlar:
1-Barla Lâhikası, s. 206, 207.
2-Mektubat, s. 27, 28.