Tarafgirlik, hakkı haykırmayı ve zalime karşı gelmeyi engelleyen bir davranıştır. Zalim ile mazlumu aynı kefeye koymak, haklının yanında olmamak hâlidir. Tarafgirlik damarı gayet muzır ve zararlıdır. Tarafgirlik hissinin menbaı, tahtîecilik fikridir. Öncelikle şunu belirtelim, tarafgirlik damarı ihlâsı kırar ve hakîkati değiştirir. Tarafgirlik hissine siyâsetçilik de karışsa, insanı acîp hatâlara sürükler, haksızlıklara ve zulümlere sebebiyet verir. Bu zaman ve zeminde çok şiddetli maddî ve mânevî fırtınalar olduğu için “Tarafgir nazarı, taraftar olduğu taraf cereyanın kusurunu görmez, zulmüne rıza gösterir, belki alkışlar. Halbuki küfre rıza, küfür olduğu gibi, zulme razı olmak dahi zulümdür.”1 Çünkü, “vasıta-i halâs ve vesile-i necat olan ihlâs zayi olur. Zira, tarafgir bir muannid, kendi a’mâl-i hayriyesinde hasmına tefevvuk ister. Hâlisen livechillâh amele pek de muvaffak olamaz. Hem hüküm ve muamelâtında tarafgirini tercih eder, adalet edemez. İşte, ef’âl ve a’mâl-i hayriyenin esasları olan ihlâs ve adalet, husûmet ve adâvetle kaybolur.”2
Ancak Bediüzzaman tarafgirliği de ikiye ayırır. “Tarafgirlik eğer hak namına olsa, haklılara melce olabilir. Fakat şimdiki gibi garazkârâne, nefis hesabına olan tarafgirlik, haksızlara melcedir ki, onlara nokta-i istinad teşkil eder. Çünkü, garazkârâne tarafgirlik eden bir adama şeytan gelse, onun fikrine yardım edip taraftarlık gösterse, o adam o şeytana rahmet okuyacak. Eğer mukàbil tarafa melek gibi bir adam gelse, ona-hâşâ-lânet okuyacak derecede bir haksızlık gösterecek.”3 Bu konuya münasip “Cây-ı dikkat bir hâdise: Bir zaman, bu garazkârâne tarafgirlik neticesi olarak gördüm ki, mütedeyyin bir ehl-i ilim, fikr-i siyasîsine muhalif bir âlim-i salihi, tekfir derecesinde tezyif etti. Ve kendi fikrinde olan bir münafığı, hürmetkârâne medhetti. İşte, siyasetin bu fena neticelerinden ürktüm, “Eûzü billâhi mine’ş-şeytâni ve’s-siyaseti” dedim, o zamandan beri hayat-ı siyâsiyeden çekildim.”4 Çünkü siyaset ihlâsı kırar. Bu nedenle siyasetçilik veya tarafgirlik, tehlikelidir.
Bununla beraber “Mabeynimizdeki hakiki ve uhrevî uhuvvet, gücenmek ve tarafgirlik kaldırmaz.”5 Nur Talebeleri iman cereyanındadırlar. Dünyevî cereyanlara itibar etmezler. “İmân mal-ı umûmîdir, her taifede muhtaçları ve sahibleri vardır. Tarafgirlik giremez. Yalnız küfre, zındıkaya, dalalete karşı cephe alır. Nur mesleğinde, mü’minlerin uhuvveti esastır.”6 Bu cihetle “İman dersi için gelenlere tarafgirlik nazarıyla bakılmaz. Dost-düşman, derste farketmez. Halbuki siyâset tarafgirliği, bu mânâyı zedeler, ihlâs kırılır. Onun içindir ki, Nurcular emsalsiz işkencelere ve sıkıntılara tahammül edip Nuru hiçbir şeye âlet etmediler. Siyâset topuzuna el atmadılar.”7 Buna binâen “Münakâşa, münazaa ve mesail-i dîniyede damarlara dokunacak tarafgirâne mübâhese etmemek lâzımdır ki, Nur aleyhinde garazkârlar çıkmasın.”8
Netice olarak “Risale-i Nur’un bu kadar muarızlarına mukàbil en büyük kuvveti ihlâs olduğundan ve dünyanın hiçbir şeyine âlet olmadığı gibi, tarafgirlik hissiyatına bina edilen cereyanlara, husûsan siyâsete temas eden cereyanlarla alâkadar olmaz. Çünkü tarafgirlik damarı ihlâsı kırar, hakikati değiştirir. Hattâ, benim otuz seneden beri siyaseti terk ettiğime sebep, bir mübarek âlimin takip ettiği cereyanın tarafgirlik damarıyla, salih ve büyük bir âlimin onun fikrine muhalif olmasından tefsik derecesinde tahkir edip ve cereyanına ve kendi fikrine muvafık meşhur ve mütecaviz bir münafığı gayet medh ü sena etti. Ben de bütün ruhumla ürktüm.”9
Dipnotlar:
1- Kastamonu Lahikası, 2013, s.208
2- Mektubat, s.456
3- Age, s.452
4- Age, s.451
5- Şualar, s.786
6- Emirdağ Lahikası-I, s.311
7- Age,II, s.546
8- Age, I, s.468
9- Age,I, s.467