"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Dâvâ adamının “kişisel bütünlüğü”

Abdurrahman AYDIN
07 Haziran 2020, Pazar
Popüler bir tabir olan “Kişisel bütünlük” denilince genelde anlaşılan, kişinin özüyle sözünün bir olmasıdır.

Zıddı iki yüzlülüktür. İnsanı etkili, verimli ve güvenilir kılan, düşmanlarında bile saygı uyandıran bu çok önemli meziyetin üç mertebesi vardır:

BİRİNCİ MERTEBE: Avâmın kişisel bütünlüğüdür ki, olduğu gibi konuşmak, konuştuğu gibi davranmaktır.

İKİNCİ MERTEBE: Havassın kişisel bütünlüğüdür. Avâm kendi iç dünyasına uyan davranışları sergilerken havas, kendi iç dünyasını belirli değerlere ve ilkelere uydurmaya gayret eder. Meselâ birine kızsa avâm gibi bağırmak yerine, edep ve insana hürmet gibi değerleri hatırlar ve nezaketle konuşmaya çalışır.

ÜÇÜNCÜ MERTEBE: Ehass-ı havassın kişisel bütünlüğüdür. Onun için en değerli olan şey, hayatını vakfettiği gayesidir. Binaenaleyh o bütünlüğü, değerleri ve ilişkileri ile gayesi arasında arar. Gayesine uymayan değerleri ikinci plana atar. Gayesine yaramayan ilişkilerle “zihnen dahî meşgul olmaz!”

İşte bu gaye çok ulvî olursa böyle insanlara “Dâvâ adamı” denir. Bunlar, kendileri için dünyevî bir menfaatin peşinde değildir. Bunların sarf ettikleri sözler ve kurdukları ilişkiler, bir takım görgü kurallarına sığmayabilir; ancak en yüksek değeri verdikleri dâvâlarıyla hep uyum içindedir. (Bu nokta dikkate alınmazsa aşağıda vereceğimiz bütün örnekler “aşırı” bulunabilir.)

DÂVÂ ADAMI, İLİŞKİLERİNDE SEÇİCİDİR

Bediüzzaman Hazretleri (ra), uzaktan gelmiş nice ziyaretçiyle, her zaman var olan hastalıklarını hatırlatarak çoğu zaman görüşmemiştir. Dünyevî veya ailevî meselelerle ilgili görüşmek isteyenleri, talebelerine havale etmiştir. “İnsanlarla fazla münasebet iflâs alâmetidir. Onun için buralarda (Barla) fazla kişilerle görüşmüyorum” demiştir. 1 Hizmete müteallik olarak gelenleri ise bizzat kabul etmiştir. 2 Hüseyin Tabancalı gibi başka mübarek yollara girenlerle ilişkisini “Seni tanımıyorum” diyerek kesmek istemiştir. Eskişehir hapsinde, çekindikleri için irtibatlarını inkâr edenlere, “İş işten geçti; yeniden yanaşmaya lüzum yok” diyerek sınırı çekmiştir. 3 

Öte yandan hizmetine zarar verme potansiyeline sahip olan insanlardan, zararlarını azaltmak amacıyla yakinen ilgilendikleri de olmuştur. 4 Zira Üstad Nursî’nin deyimiyle, “Bir insanın İslâm’a düşmanlığı 100 ise onu 99’a indirmek, hatta 101’e çıkartmamak dahî hizmettir.”  5

Talebesi Zübeyir Gündüzalp, aynı minval üzere yürümüş ve meselâ, dâvâsına değil de şahsına hayran birisinin, ziyaret için kapıda geç vakte kadar beklemesine kızarak, “Sana öyle bir iş yaparım ki, ‘Bu muymuş Üstad’ın hizmetkârı diye döner gidersin’” demiş ve görüşmek istememiştir. 6

Bu örnekler belki yadırganabilir. Ne var ki, kendilerini ulvî bir dâvâya adayan insanların, başkalarıyla kurdukları ilişkilerde ne kadar seçici oldukları, kim olursa olsun dâvâlarına yaramayan ilişkilerle meşgul olmadıkları bilinen bir hakikattir.

Nitekim Rasûl-ü Ekrem (asm) Efendimiz dahî, ganimetlerden herkese paylar verilirken, artık biraz olsun refah isteyen muhterem hanımlarıyla bu yüzden ilişkisini tamamen kesmiş ve hatta onların hepsini boşamak istemiştir. Zira onun bu izdivaçlardaki en mühim bir gayesi, ümmete model olacak nitelikte hanımlar yetiştirmekti. Aynı zamanda sade hayatın terk edilmemesi gerektiğini iktidar sahiplerine ders vermekti. Madem dâvâsına zarar verecekti; öyle ise o ilişkiler bitirilmeliydi. Ve çok ilginçtir ki, bir âmâdan azıcık ilişkisini kesti ve yüzünü çevirdi diye Abese Sûresi’yle îkaz edilen 7 Sevgili Peygamberimiz (asm), iş bu meseleye gelince “Tahyîr Âyeti” ile desteklenmiştir. 8

HAKLI DÂVÂSINI, TESİR EDECEK ŞEKİLDE SÖYLER

Nisbeten kolay olan ve fayda sağlayan “Allah için muhabbeti” ve tatlı dili çoğu insan yapabilir. Ama zor olan ve zararı dokunan “Allah için buğz etmeye” ve acı söze gelince, işte onu ancak “Dâvâ adamları” başarabilir.

Sözgelimi Şeyhülislâm Zenbilli Ali Efendi’nin, ‘kırk çeşme’ sularını İstanbul’a getirmekle asırlık su sorununu çözen ve haklı olarak iftihara meyleden Kanûnî’ye karşı sarf ettiği ve Üstad Bediüzzaman’ın (ra) sansürsüz aynen kaydettiği o söz, 9 koskoca Sultana karşı hürmetsizlik midir? Yahut bir şeyhülislâmın ağzına yakışmamış mıdır?

Bediüzzaman Hazretleri’nin (ra), Kur’ân hizmetine zarar verecek muhalif siyasî bir toplantıya katılmış diye bir talebesine merdiven başında iki tokat atması 10 aşırılık mıdır?

Merhum Zübeyir Gündüzalp’in, İttihat Gazetesi üzerinde hâkimiyet kurmak isteyen merhum Salih Özcan’a karşı, herkesin içinde söylediği o sözler 11 kabalık mıdır?

Demek dâvâ adamları nezâket, kibarlık, kavl-i leyyin, kimseyi kırmamak, herkesin hatırını hoş tutmak vs. gibi değerleri mümkün mertebe gözetmişlerse de, dâvâlarına en çok hizmet edecek tavır neyse onu tercih etmişlerdir. Yani az bir zararla daha büyük zararları gidermek istemişlerdir. Zira onlar için zararın büyüğü, ilişkilere gelen zarardan ziyade dâvâlarına gelendir. Kimsenin hatırını kırmak istemeseler de, hakkın hatırı için başka çare kalmadıysa halkın hatırını kırmaktan çekinmemişlerdir.

SUAL: Haklı ve hakikatli bir dâvâ adamını, sahtesinden nasıl ayırt edebiliriz?

CEVAP: Dâvâsı gerçekten “hak” olanlar, haksızlığa kalkar mı? Nasıl olsa hakka hizmet ediyoruz diye hileye, yalana, zulme veya harama kayar mı? Namaz kılmak için necis suyla abdest alır mı? Haksızlıklarla mücadele edenin kendisi haksızlık yaparsa, zalimden farkı kalır mı? Üstadın teşbihiyle kirlenmiş olan bir elbise, hınzırın bevliyle yıkanır mı? 12

Bütün bunları hizmet yolunda zarûrî ve dolayısıyla meşrû görenler, aslında her halükârda sonuç elde etmek isteyenlerdir. Hâlbuki bir insan sonucu Allah’a bırakamıyorsa ve ne suretle olursa olsun onu elde etmek istiyorsa Allah için değil, kendisi için bir şey istiyor demektir. Bu tavır, onun niyetinin halis olmadığını ve kendisi için istediği şeyi kaybetmekten korktuğunu gösterir. Öyleyse ondan dâvâ adamı olmaz. Bu nokta çok incedir.

SUAL: Dâvâ adamları, insanları kullanmış olmuyorlar mı?

CEVAP: İnsanı illa biri kullanır. Önemli olan kimin, ne için kullandığıdır. Onu ya Şeytan kullanıyordur. Ya da o kaçıp Allah’a teslim olmuştur. İkisi arasındaki fark, Cehennem ile Cennet kadardır. 

Atâullah İskenderî’nin dediği gibi: “Allah katındaki durumunu anlamak istiyorsan, seni hangi işlerde kullandığına bak!”

Dipnotlar:

 1- İsmail Pehlivanoğlu’ndan naklen, N. Şahiner, S. Şahitler, I/129.

 2- N. Şahiner, S. Şahitler, III/176, 186, 188, 288.

 3- 27. Lema’a, 12. Nükte.

 4- Bayram Yüksel’den naklen, “Barla’daki Alevî öğretmen” N. Şahiner, S. Şahitler, III/68.

 5- İlhami Sosyal’dan naklen, N. Şahiner, S. Şahitler, VI/260; Ayşe Nur, Y. Asya, 25/03/2015.

 6- Sorularla Risale, Bir Dâvâ Adamının Notları II.

 7- Abese 80/1-10.

 8- Ahzab 33/28-29.

 9- “Hilâf-ı şeriat kanunları Avrupa’dan getirdiğin cihetle, İstanbul’a öyle bir b. s. ki, o getirdiğin suların cümlesi üzerinden akıp geçse, yüz senede temizleyemez!” (8. Lem’a, Hakikatli Bir Lâtîfe) Belli ki, Şeyhülislâm bu sözle, hakkın hatırını padişahınkinden üstün tutmuş ve “Biz kıt suyla da yaşarız. Ama suyumuzu ve soyumuzu bozacak ecnebî kanunlara dayanamayız!” gibi nâzikâne bir ifadeyi değil, en iyi tesir edecek biçimi ve zemini tercih etmiştir.

10- Abbas Mehmet Kara’dan naklen, N. Şahiner, S. Şahitler, I/403.

11- İbrahim Kaygusuz, Zübeyir Gündüzalp, 436.

12-  Hutuvât-ı Sitte, 3. Hatvesi.

Okunma Sayısı: 2821
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Mehmet Tayyip Arslan

    13.7.2020 03:31:48

    Demek iki veli, iki ehl-i hakikat birbirini inkâr etmekle makamlarından sukut etmezler. Meğer bütün bütün zahir-i şeriata muhalif ve hatası zahir bir içtihad ile hareket edilmiş ola. Kastamonu - 195 Bu noktada Risale-i Nur dan '' istifade" ederek kendine yeni bir yol (çığır) açanlar dahil herkes bu mizanla tartılmalı

  • Mehmet Tayyip

    13.7.2020 02:36:51

    Çok güzel bir yazı ve orijinal tesbitler. Haklı ve hakikatli bir dâvâ adamını, sahtesinden nasıl ayırt edebiliriz? Risale deki hatırladığım ve sizinde altını çizdiğiniz açıklama : Dava adamı Zahiri şeriata uygun hareket ediyor mu etmiyor mu? Ona bakmak lazım

  • Nilgün Yılmaz

    8.6.2020 13:21:23

    Bulunduğum mertebeyi görmek, yükseltmek ve güçlendirmek gerekliliğini hatırlatan istifadeli bir yazı oldu... Allah razı olsun.

  • Necati

    8.6.2020 08:57:46

    Allah razı olsun. Her yazınızdan azami bir şekilde istifade ermeye çalışıyorum Allah kaleminize güç versin.

  • Abdurrahman

    8.6.2020 05:40:05

    Allah razı olsun sayın yazar. Gerçek dava adamlarının yapması gereken davranışları özetlemişsiniz.

  • İsmail Atak Cebecili

    8.6.2020 02:23:53

    Ciddi bir çalışma/araştırma ürünü olan bu yazıyı zevkle, dikkatle okudum. Yazarı ne kadar tebrik etsek azdır. Galiba tam da zamanı günler yaşıyoruz.

  • Züleyha

    7.6.2020 22:25:20

    İman davasında kendimizi mihenge vurmak için ölçüler verilmiş güzel istifadeli bir yazı olmus Allah razı olsun.

  • Mehmet Çetin

    7.6.2020 13:58:50

    Tebrik ediyorum. Rabbim tesirini halk eylesin.

  • Ahmet DEMİRDÖĞMEZ

    7.6.2020 00:41:00

    Allah razı olsun muhterem hocam çok güzel derde deva muhteşem bir yazı olmuş binler tebrikler

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı