AKP milletvekili Zülfü Demirbağ’ın “maaşımız yetmiyor” söylemi üzerine dünkü gazetemizde İbrahim Özdabak’ın çizdiği karikatürü gördünüz.
İşin bu kısmı için bir resim bir kitap kadar kıymetli ve yeterli.
Ama biz işin başka bir tarafındayız:
Aşağıdakileri “Hukukun Temel Kavramları” adlı bir kitaptan aktarıyoruz.
(Bunları birileri “Temelin Hukuk Kavramları” olarak anlar mı diye de korkuyoruz.)
***
Kamu hizmetlerinin gerektirdiği aslî ve sürekli görevlere atanan kamu personelinin ana grubu memurlardır.
Özel sektöre açılamayan ya da devredilemeyen türden kamu hizmetlerini gören memurlar, gerçek ve klasik mânâsıyla memurdurlar. Bu türden memurlar için asıl amaç bu yolla geçinmek ya da para kazanmak olmayıp, milletine ve devletine hizmet etmektir.
Memurların geçinmek ya da para kazanmak amacıyla ticaret, ziraat vb. başka bir iş yapmaları yasaktır. Zira memurlar, mesaisini (emeğini) devletin ve milletin emrine tahsis etmiş kişilerdir. Devlet de geçimlerini sağlamak için memurlarına maaş verir. Maaşın belirlenmesinde ölçü olarak sadece verimli ve çok çalışma ölçüsü kullanılmaz. İhtisas, kıdem, temsil yeteneği, sorumluluk gibi hususlara da bakılır.
Memurların daimî iş (kadro) garantisi vardır ve büyük çoğunluğu haksız şikâyetlere karşı bir tür dokunulmazlık altına alınmışlardır. Memurların sendika hakkı olsa dahi bu sendika bir tür dernektir. Zira sendikanın asıl varlık sebebi olan grev hakkı bunlarda yoktur.
İşçiler kamu personelinin ikinci ana grubunu oluşturur. Devletin kamu hizmeti olarak yürüttüğü, ancak çalışanların mutlaka özel olarak korunması ve memur statüsüne sahip olması gerekmeyen bazı faaliyetler, işçilere gördürülmektedir. Meselâ; bir kısım inşaat, ulaşım ve belediye hizmetleri böyledir.
Kamu işçileri devlete çalışmakla birlikte, özel sektördekiler gibi, geçinmek için çalışır ve çalıştıklarının karşılığını (ücret) alırlar. Yeterli karşılık alamadıklarını düşünüyorlarsa işveren durumundaki devletle pazarlık imkânına ve bu amaçla gerçek sendika ve grev hakkına sahiptirler. Buna karşılık memurların aksine, işçilerin devamlı iş ve kadro garantisi yoktur. Hizmetine ihtiyaç duyulmayan işçinin işine son verilir.
Milletvekillerine gelince: Seçimle iş başına gelen (milleti temsil eden) milletvekilleri klâsik mânâsıyla memur ya da işçi değildirler. Bunlar, kendilerini seçen ve dolayısıyla vekâlet veren halktan yetki ve emir alır ve yine ona karşı sorumlu olurlar. Hizmetleri beğenilmediği takdirde yeniden seçilemezler. Milletin vekili olarak millet adına faaliyet yaparlar. Devletin bütçesini onlar oluştururlar. Kamu harcamalarını onlar yönetir ve denetlerler. Faaliyetleri sırasında yaptıkları ya da yapacakları var sayılan masraflara karşılık, bütçeden yine kendi belirledikleri miktarda ödenek (tahsisat) alırlar.
***
Özetle: Milletvekilleri bir patronun işçisi değildir, ecri için ücret almaz.
Milletvekilleri “devlet”in memuru değildir, geçimi (iaşesi) için devletten maaş almaz.
Milletvekilleri kendilerinin oluşturduğu ve denetlediği bütçeden kendi harcamaları için vekalet ödeneği alırlar.
Ama kendilerinin milletin vekili olduğunu bilmeyenler “devletten maaş” aldıklarını sanırlar.
Oysa demokrasi önce “temsil şuuru” ister.