TBMM 1.11.2017’de “Helal Akreditasyon Kurumu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun” adıyla 7060 sayılı Kanunu kabul etti.
Çok geçmeden 2.7.2018’de 703 sayılı KHK’nın yetmiş ikinci maddesiyle kanunun adı “Helal Akreditasyon Kurumu İle İlgili Bazı Düzenlemeler Hakkında Kanun” olarak değiştirildi.
Çünkü 15 maddelik kanunun üç cümlesi hariç diğerleri bu KHK ile çöpe atılmış oldu.
Ardından Kurum Cumhurbaşkanlığı Kararı ile düzenlenen bir Kuruma dönüştürülmüş oldu.
Kanunda kalan o üç cümleden biri şu:
“Helal Akreditasyon Kurumu, Türkiye’de helal uygunluk değerlendirme kuruluşlarını akredite etmek üzere yetkili tek kurum olup, başka hiçbir tüzel ya da gerçek kişi Helal Akreditasyon Kurumunun görev alanına giren hususlarda faaliyette bulunamaz, helâl uygunluk değerlendirme kuruluşlarını akredite edemez, helâl akreditasyonla ilgili doğrudan veya dolaylı olarak hizmet sunumuna yönelik beyanda bulunamaz.”
Yani Kanun diyor ki helâl bir ürün ve hizmetin helâl olduğunu belgelendirmek isteyen kuruluşları yetkilendirme yetkisi HAK’a aittir.
Ama bir şey daha diyor: HAK dışında hiç kimse “helâl akreditasyonla ilgili doğrudan veya dolaylı olarak hizmet sunumuna yönelik beyanda bulunamaz.”
Böylece “mal ve hizmet üreticilerine ‘helâl sertifikası’ verme işi” yapmak isteyenleri akredite etme işi devletin tekeline alınmış ve özel sektöre kapalı hale gelmiş oluyor.
Bu tercih mantıklı olabilir. Yeter ki bu Kurum işini meşveretle ve şûrâ ile yapsın ve ilişkili kurumlarla işbirliği içinde hareket etsin. HAK’ın kurumsal web sayfası www.hak.gov.tr.
Sıkça sorulan sorular kısmında şu bilgiler var:
“Türkiye’de helâl belgelendirme faaliyetleri gibi helâl akreditasyon faaliyetleri de isteğe bağlıdır. Diğer taraftan helâl belgelerinin güvenilir olup olmadığı ancak bir denetim mekanizması yani akreditasyon ile anlaşılabilir. Helal Akreditasyon Kurumu (HAK), helâl belgesi veren kuruluşları denetlemek, helâl belgelerinin güvenilir olup olmadığını tesbit etmek amacıyla kurulmuştur; helâl belgesi düzenlememektedir.”
Bunlar da tamam.
Kurumun web sayfasında ve bütün alt sayfalarının en başında solda kurumun logosu olarak iç içe geçmiş üç hilâlden oluşan bir ay ve yıldız var. Bu da tamam.
Sağda ise M. Kemal resmi…
İşte burada durmak lâzım.
(Bu fotoğrafın daha canlısı Genel Sekreter Vekili Musa Malkoç’un arkasındaki duvarda da var.)
Böyle bir Kamu Kurumunun kurumsal imajının içinde ve başında M. Kemal gerekli mi? Kanunî ya da mantıkî bir zorunluluk mu?
M. Kemal orada neden var?
Faaliyetleri izlemek için mi?
Neyin helâl olduğunu Kurum yöneticilerinin ve uzmanlarının kulağına fısıldamak için mi?
Yoksa samimî Kemalistleri üzmek için mi?