Türkiye’deki hukuk uygulamalarından memnuniyetin her geçen gün azaldığı kimsenin saklısı değil.
Yani hukuk gözden düşüyor. Zira adalete güven yerlerde sürünüyor.
Bunda en büyük pay, yargıyı rüşvetle veya korkuyla teslim alıp siyasetin emrine veren AKP iktidarının ve ona bile bile destek veren entelektüellerin. (Elbette yanlışı bile bile tercih eden seçmenin de kabahati var ama o sonra gelir.)
Muhtemelen bunun da sonucu olarak üniversite tercihlerinde ilginç bir tablo ortaya çıkmıştı.
İmtihanda birinciliği paylaşan dokuz adaydan hiçbiri hukuk fakültesini tercih etmemişti.
Adaylardan sadece biri tıp fakültesini, dört aday mühendislik okumayı, üç aday iktisat-ekonomi ve bir aday da işletme okumayı tercih etmişti.
Yani “kızımızı ne hâkimler doktorlar istedi de vermedik” tekerlemesinin de devri geçmiş durumda.
Zirvedekiler iktisat ve işletme okumayı düşünüyor ama siyaset bilimi ve kamu yönetimi okumayı düşünmüyor. Yani devletle işleri ya da devletten ümitleri yok. Muhtemelen Türkiye’de (yerelde) tıkılıp kalmak istemiyorlar.
Hukukçuluk da tıpçılık da zirvenin gerisinde.
Tıp fakültelerinin rağbet görmemesinin sebebi belli. Hekimlik eskisi kadar muteber bir meslek sayılmıyor. Ayrıca Türkiye’de tıp fakültesi bitirenlerin önemli kısmı mesleğini icra etmek için yurt dışına gidiyor.
Ama hukukçuluk mesleği açısından aynı şeyi söylemek mümkün değil. O halde bu gözden düşmenin sebebi nedir?
Birinci olarak hukuk kurallarının ülkeden ülkeye az çok değişiyor olması sebebiyle hukuk fakültelerinin diplomaları ve diplomanın alınmasına sebep olan akademik bilgiler uluslararası geçerliliğe sahip değil.
Bu durum gözü yurt dışında olan zeki gençlerin Türkiye’de hukuk fakültesi okumasını engelliyor.
Yanlış anlaşılmasın, “bu dokuz genç kardeşimizin hepsinin gözü yurt dışında” demek istemiyoruz. Sadece bir durum tesbiti yapıyoruz.
İkinci olarak, hukuk fakültesi diploması, siyaset bilimi, işletme ve iktisat diplomalarının sağladığı bazı iş imkanlarını teoride sağlıyor ama galiba bu bilginin son yıllarda pratikte neredeyse hiçbir karşılığı kalmadı.
Yani özel kanunlarına göre, şeklen; diplomat, kaymakam ya da mali müşavir, bankacı vs. olmak için diploma olarak hukuk fakültesi diploması da yeterli. Ama uygulamada hukuk diploması ile bu mesleklere girebilenlerin sayısı hızla azalıyor.
Dolayısıyla “hukuk fakültesine kaydol, meslek tercihini dört yıl sonraya ertele” yaklaşımı artık geçerli değil.
Üçüncüsü hukukçuluk mesleğinin itibarı azaldı, azaltıldı.
Bunun bir sebebi mezunların sayısının artması ve bu sırada ortalama akademik kalitenin ve dolayısıyla meslek icracılarının kalitesinin düşmesi. (Bu yaz başlayacak olan Hukuk Mesleklerine Giriş Sınavı ile bu dağınıklık bitirilebilecek mi, bunu zaman gösterecek).
Asıl sebep ise adaletin yerlerde sürünmesi.
Behçet Yalın Özkara adlı fizik profesörünün sistemi denemek ve hatalı bir yönünü göstermek amacıyla imtihana girip fizik sorularından eksi netle fizik bölümünü kazanması ve ardından bu durumu açıklaması da ayrıca olay olmuştu.
ÖSYM’nin patronu durumundaki YÖK bu sonucun eskiden beri geçerli olan bir sistemden kaynaklandığını açıklamıştı. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı da bu bilginin manipülasyon içerdiğini duyurmuştu.
Yani olay doğru. Sebepleri ve sonuçları ayrıca tartışılabilir. Asgari seviyede fizik bilmediği anlaşılan birinin fizik bölümüne yerleşebilmesi sistemin bir garipliği ve belki de bir açmazı.
Bizce bu sonuç ve açıklamalar dahi Türkiye’de hukukun gözden düşmesinin bir sebebi ve bir sonucu!
Adaleti ayağa düşürenler utansın…