"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

İnkılâp, devrim, ihtilâl, evrim, darbe, post…

Ahmet BATTAL
13 Eylül 2019, Cuma
Yedi adımda kısa tarihçe:

1. Bu topraklara demokrasi getiren 1876 Anayasası ile oluşan Osmanlı Meclisi kısa süre sonra bir padişah müdahalesi ile kapandı ve bu ülkenin ilk demokrasi denemesi ilk darbesini aldı. Bu dönemde “zayıf” istibdat fikirden korkuyor, “akla husûmet” ediyordu. 

2. 1908’de başlayan ikinci demokrasi süreci de maalesef kısa süre sonra İttihat Terakki’nin “hayata adavet” eden türden “komite istibdadı” ile kesildi.

3. Birinci Cihan Harbi ve Kurtuluş Harbi sonrasında -hem de olağanüstü şartlarda- kurulan yeni demokratik düzen de çok geçmeden bir seri entrika ile yıkıldı ve uzun sürecek bir “tek parti dönemi”ne inkılâp etti. 

Bu üçüncü darbe döneminde artık, akla ve hayata adavet eden evvelki müstebitleri de aratan bir şey oldu: “Halk için ve fakat halka rağmen” diyen “Halkçı” çakmaları eliyle ve münafıkâne hareketlerle, doğrudan doğruya, milletin örfüne, dinine ve ahiretine kastedildi. 

4. 1950’de Demokrat Parti ile başlayan dördüncü demokrasi denemesi on yıl sürdü. Ama iktidarın hatalarını da bahane eden bir cunta 27 Mayıs 1960’da kendi ifadesiyle bir “devrim” ve literatürdeki adıyla hükümet darbesi (ku’d’eta / coup d’état) yaptı. 

Aslında o dönemde çok sayıda başka askerî kalkışma da oldu. Ordu başıbozuk hale gelmişti. 1960 İhtilâli’ni yapanlar bu tecrübelerin de tesiriyle, “Bu ordu her neyi yaparsa en güzel şekilde yapmalı, darbeyi bile(!)” anlayışıyla, askeriye içinde emir komuta kademesinin tümüyle dahil olacağı bir darbeye uygun bir sistemi kurdular ve böylece sonraki “nizamî darbe(!)”lerin zeminini hazırladılar. 

5. Nitekim 1961 sonrası Adalet Partisi eliyle demokrasiye geçildikten kısa süre sonra, 12 Mart 1971’de, askerler şeklen emir komuta içinde giriştikleri bir hareketle hükümete ve aslında Meclise bir muhtıra vererek iktidarın kendi istediği kadroların eline geçmesini sağladı. 

6. Ardından AP demokratik yolla yeniden iktidar oldu, ama aynı anlayış sahipleri bu sefer yine emir komuta içinde hareket ederek adına “harekât” dedikleri 12 Eylül 1980 darbesini icra etti ve antidemokratik 1982 Anayasası ile diğer bir çok vukuatı yanında bir de -başta Demirel olmak üzere- eski siyasilere yasaklar koydu.

AP’nin devamı denilerek 12 Eylülcülerce kapatılan Büyük Türkiye Partisi’nin yerine kurulan Doğru Yol Partisi, Evren’in ve yamağı Özal’ın kösteğine rağmen, Demirel’in büyük gayreti ve Yeni Asya’nın kıymetli desteğiyle 6 Eylül 1987 referandumuyla siyasî yasakları kaldırdı. Siyaseti yeniden doğru zeminine yerleştirmeyi başardı. 

Demirel diri diri gömüldüğü siyasî yasaklar mezarından, adeta tırnaklarıyla kazarak ve Özal’ın da desteğiyle üzerinde tepinmekte olan Kenan Evren’i kenara fırlatarak çıktı, Meclise girdi. Önce ana muhalefet lideri, sonra iktidar lideri ve sonra da Cumhurbaşkanı oldu ve Evren’e elini öptürüp 12 Eylül’le şahsî hesabını bitirdi.  Ardından 1995’te, Demokratların bizzat sahiplendikleri AB sürecinin de yardımıyla Mecliste oluşturdukları bir konsensüsle 12 Eylül İhtilâli’ne övgüler düzen giriş cümlesi Anayasanın Başlangıç kısmından sökülüp çöpe atıldı. 12 Eylülün siyasî hesabı da böylece görüldü. Demokratikleşme ve AB süreci hızlandı.  

7. Ancak 1987 rövanşından 10 yıl sonra, 1997’de, bilhassa Siyasal İslâmcı anlayışın hatalarını bahane eden askerler, 28 Şubat Muhtırası (postmodern darbesi) ile demokratik gidişata yeniden çomak soktular. 

Net mazi bitti. Gelelim bulanık hale ve istikbale…

Ardından AKP kuruldu. AKP askerî vesayetle bir mücadeleye girişti. Ama omurgasız AKP bu sefer sivil vesayete evrildi. Türkiye, 15 Temmuz 2016’da yine bir cuntanın organize ettiği garip bir darbe teşebbüsünü savuşturdu. AKP bir daha evrildi. Bu sefer mücadele edilen ve ortak olunan vesayetin yönünü İnşallah yakında hep birlikte göreceğiz. 

Bu evrim ve devrimler sürecinde önemli bir şey öğrendik: Sacit Adalı’nın bir Risale-i Nur Kongresi’nde kuvvetli alkışlar arasında dillendirdiği “Düşmanı sık değişenin dostluğuna güven olmaz” sözü AKP ve lideri sayesinde vecizelerimiz arasına girdi, dünya klâsiklerinden biri olmaya doğru hızla ilerliyor!  Şimdilerde Yeni Asya yazarları olarak demokrasi tarihinin bu kısmını hangi yeni bilgilerle nasıl yazacağımızı düşünüyoruz. Not alıyor ve izliyoruz. Anlamaya çalışıyoruz. Yıldönümleri de vesile oluyor. Ancak asıl görev gençlerde.

Okunma Sayısı: 3912
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • İ. Seyda

    13.9.2019 19:07:25

    Düşmanı sık değişenin dostluğuna güven olmaz. Düşman üretmekten vazgeçilmeli, düşman üretenden uzak durulmalıdır. Hele devlet, iyi-kötü vatandaş ayrımı yaparak toplumsal kesimleri karşısına almamalı, birbirine karşı kışkırtmamalıdır.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı