Dünyanın başka bazı yerlerinde olan şeyler orada da oluyor.
Meselâ:
Bir hâkim, kendisinden daha rütbeli hâkimlerden “elindeki dâvâda şu yönde değil bu yönde karar ver” baskısı gördüğü için intihara teşebbüs ediyor.
Şu sorularınız mukadder:
- Nasıl yani? Bir karar için intihar mı edilirmiş?
- Vay canına! Hayat bu kadar ucuz mu?
Ama bu soruların cevabı belli:
O hâkim, beş sanıklı bir dâvâda mevcut delilleri mahkûmiyet için yeterli görmeyip beraat kararı vermeyi uygun bulmuşken “yüksek” birileri “hayır, idam kararı vereceksin” diye baskı yapmış. Neyle tehdit ettiklerini bilmiyoruz, ama en azından mesleği ya da makamı ile tehdit etmişlerdir.
Belki de “ya öl ya öldür!” durumu vardır.
Ve fakat hâkimin tavrının anlamı net: “Masumu öldürmektense ölmeyi bile tercih ederim!”
Zaten hâkimin gerekçesi de ipin ucunu gösteriyor:
“Bu koşullar altında onurumu kaybederek yaşayacağıma ölmeyi tercih ederim.”
Bu gibi olaylar, adalet sistemi tıkır tıkır işleyen güzel ülkemizde olmaz elbette. Ama olsaydı akla bazı sorular gelirdi.
Meselâ, böyle bir baskı ile karşılaşan kaç hâkim bunu bir hayat memat meselesi olarak görürdü?
Meselâ, kaç hâkim böyle bir şey yaşadığında masumların ölmesine sebep olmaktansa intihar etmeyi göze alırdı?
İntihar meşrû değil elbette. Bu ayrı mesele. Ama bir hâkimin onurunu muhafaza etmek için en azından görevden çekilmesi de mi mümkün olmaz?
Bizde de bilhassa son yıllarda sessiz sedasız istifa eden çok sayıda hâkim savcının varlığından söz ediliyor.
Acaba bu fısıltılar doğru mu? Doğru ise ne kadarı ne tür baskılara direnmek adına istifa etti? Yerlerine gelenler ne tür baskılarla muhatap oldular ve ne yönde kararlar verdiler, veriyorlar?
Bu ve benzeri sorular bize bol ödüllü meşhur “Yeşil Yol” filmini yeniden hatırlattı.
İzleyin. Tavsiye ederiz.