Yaşlı teyze Kadıköy-Bostancı hattı üzerinde durakta minibüs bekliyordu.
Minibüsün birine el etti fakat şöför geç gördü, ancak ileride durabildi. Teyze, yaşlı olduğundan ağır ağır yürüyordu. Tabii minibüsün arkasında kuyruk olmuştu. Teyze yavaşça merdivenlerden çıktı ve şöförün yanındaki, boş olan tek koltuğa yavaşça oturdu. Şöför sinirliydi.
Şöför teyzeye çıkıştı: “Teyze daha önce neden el etmedin; bak millet bana kızıyor, korna çalıyor...” Teyze, hiç istifini bozmuyor ve sadece dinliyordu. Şöför, karşılık gelmeyince sustu.
Teyze şöföre doğru şefkatle döndü ve dedi: “Allah senden razı olsun. Senden önce iki minibüse el ettim, durmadı ama sen durdun.”
Bu sözden sonra şöför tamamen değişerek: “Ne demek teyze, alırız tabi. Onlar doğru yapmamış” dedi.
Teyze, şöförü doğruluğa çağırdı. Yoksa o da şöför yanlışta kalacaktı. İşte biz de hayatta böyle durumlarla karşılaşıyoruz. Konuşmalarımızı, iletişimimizi ufak bakış açısı ile değiştirebiliriz.
Kur’an-ı Kerim’de: “Kötülüğe iyiliğin en güzeliyle karşılık ver. Bir de bakarsın, aranızda düşmanlık bulunan kimse candan bir dost oluvermiştir.” (Fussilet Suresi, 41:34) ayeti geçer.
Bedüzzaman Hazretleri de Uhuvvet Risalesi’nde, “Eğer hasmını [düşmanını] mağlub etmek istersen, fenalığına karşı iyilikle mukabele et. Çünki eğer fenalıkla mukabele edersen, husumet [düşmanlık] tezayüd eder. Zahiren [görünürde] mağlub bile olsa, kalben kin bağlar, adaveti idame eder. Eğer iyilikle mukabele etsen, nedamet [pişmanlık] eder; sana dost olur” der.