Bir kardeşimiz, Uhuvvet Risalesi’ni müzakere ederken kafalarına takılan şu soruyu sordu:
“Üstad, muhabbet ve adavetin karşılığının peşin olduğunu ifade ediyor ve kendisi için de ‘Ben kendim, belki yüz defadan fazla tecrübe etmişim ki, bir mü’min kardeşe adavetim vaktinde, o adavetten öyle bir azap çekiyordum, şübhe bırakmıyordu ki, bu seyyieme muaccel (peşin) bir cezadır, çektiriliyor.’ 1 diyor. Üstad mü’min kardeşlerine adavet mi ediyordu! Bu nasıl olur?”
Önce hepsinde var olan Arapça’da daha zengin olan aynı kelimenin birkaç farklı anlamına dikkat çekelim:
Malûm, özellikle “beliğ ve icazlı” Arapça bir kelimenin birkaç anlamı var. İcaz, bir veya az kelime ile çok manaları ifade etmektir.
Meselâ, din kelimesinin otuz (30) anlamı olduğu yazılır lügatlarda.
Keza, yine Kur’ân’da geçen “fitne” kelimesinin de “karıştırmak, bozmak, kargaşa çıkarmak” gibi birçok anlamı yanında, “imtihan, sınamak” anlamı da vardır. “Bilin ki, mallarınız ve çoluk çocuğunuz birer fitnedir…” (Enfal Sûresi, 28.) Buradaki fitne, “imtihan, sınav, deneme aracı” anlamındadır.
Meselâ, âyet, sözlükte birçok anlama gelmektedir: Açık alâmet, nişan, şifre sembol. Bir başka şeye işaret eden şey. İbret, ders veren. Delil. Kesin bilgi ve gerçek ifade eden şey. Cemaat, topluluk. Yüksek bina, yapı. Şahıs, siluet, karaltı. Kur’ân’da, insan üstü oldukları için Allah’ın varlığını ispatlayan olağan dışı olaylar ve azab manalarına da gelir.
Şimdi gelelim Bediüzzaman’ın, “bir mü’min kardeşe adavetim (düşmanlığım) vaktinde” kelimesinin anlamına. Bediüzzaman, günlük olarak “düşmanlık” anlamında kullandığımız “adavet” kelimesinin psikososyal, psiko-biyo-fizyolojik zararlarını, etkilerini keşif, tesbit ve tahlil eder derinlemesine Risale-i Nur’da.
Gayet tabiî ki, Bediüzzaman, kardeşlerine karşı ‘adavet’i, bugün bizim anladığımız, düşündüğümüz, kullandığımız “zarar veren, tahrip eden düşmanlık” anlamında kullanmıyor.
Yukarıda izah etmeye çalıştığımız gibi, lügatlar adavet kelimesinin, “öfke, kızgınlık, kin, düşmanca duygu, davranış; hasımlık, husûmet, kırıcı ya da yok edici duygular besleme, düşman olma durumu” gibi birçok anlama geldiğini söyler.
Şimdi, Rahim (acıyan, merhamet eden) ismine, Nebevî merhamete mazhar olan, Hz. Ebubekir-i Sıddık’ın (ra) ve Asr-ı Saadet şefkatini günümüze taşıyan Bediüzzaman, “Bir mü’min kardeşe adavetim vaktinde, o adavetten öyle bir azap çekiyordum” derken, elbetteki bu adaveti, “kızgınlık ve öfke” manasında kullandığı şüphesizdir…
Bu vesileyle, meale ve mealcilere de bir gönderme yapalım: İ’cazlı ve icazlı, birçok derin anlamlar taşıyan Kur’ânî kelimeleri mealden öğrenmek hem nakıs, hem de şüphe ve vesveselere sebebiyet veren tehlikeli bir durumdur.
Mutlaka ve öncelikle çağdaş bir tefsir -özellikle Risale-i Nur’u- okumalı, sonra ihtiyaç hissedilirse meale…
Dipnot:
1- Bediüzzaman Said Nursî, Uhuvvet Risalesi, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 1999, s. 97.