Bir kardeşimiz “Hem de etfalin talimi (çocukların eğitimi) kasri ve cebridir. Etfale benzeyen akvamın (etnik kökenli toplulukların) terbiye ve talimleri cebri gibi olacaktır’ der. (ESDE, s. 31) Burada eğitim ve terbiye baskı ile olur, gibi bir anlam mı çıkıyor?” diye soruyor.
Bediüzzaman’ın günümüze taşıdığı Asr-ı Saadet eğitim ve terbiye modeli hürriyet, akıl, kalb, vicdanlara izah ve ispata yöneliktir: “İşte, bak: Şu cezîre-i vâsiada (geniş Arap Yarımadası’nda) vahşî (yabanî, kaba) ve âdetlerine mutaassıb (geleneklerine körü körüne yapışmış) ve inatçı muhtelif akvâmı (çeşitli toplulukları), ne çabuk âdât ve ahlâk-ı seyyie-i vahşiyânelerini (kötü ahlâklarını) def’aten kal’ ve ref’ ederek (birden kaldırarak) bütün ahlâk-ı hasene ile teçhiz edip (bütün ahlâkî güzelliklerle cihazlandırıp) bütün âleme muallim ve medenî ümeme (medeni milletlere) üstad eyledi. Bak, değil zâhirî bir tasallut (baskı, saldırı), belki akılları, ruhları, kalbleri, nefisleri feth (kazanıp) ve teshîr ediyor (kendine bağlıyor). Mahbub-u kulûb (kalblerin sevgilisi), muallim-i ukùl (akılların muallimi), mürebbî-i nüfus (nefislerin terbiyecisi), sultan-ı ervâh (ruhların sultanı) oldu.” (Sözler, Enstitü/internet, s. 216)
Devamındaki “Sekizinci Reşha”da da kötü alışkanlık ve huyları nasıl kaldırıp yerlerine en güzel hasletleri yerleştirdiğine dikkat çekiyor: “Bilirsin ki sigara gibi küçük bir âdeti, küçük bir kavimde büyük bir hâkim, büyük bir himmetle ancak dâimî kaldırabilir. Halbuki, bak, bu zât büyük ve çok âdetleri, hem inatçı, mutaassıb büyük kavimlerden zâhirî küçük bir kuvvetle, küçük bir himmetle, az bir zamanda ref’ edip, yerlerine öyle secâyâ-i âliyeyi-ki, dem ve damarlarına karışmış derecede sabit olarak-vaz’ ve tesbit eyliyor. Bunun gibi daha pek hârika icraatı yapıyor.
“İşte, şu Asr-ı Saadeti görmeyenlere Cezîretü’l-Arabı gözlerine sokuyoruz. Haydi yüzer feylesofu alsınlar, oraya gitsinler, yüz sene çalışsınlar. O zâtın, o zamana nisbeten bir senede yaptığının yüzden birisini, acaba yapabilirler mi?”
Şimdi dönelim Bediüzzaman çocukların eğitim ve terbiyesi, “kasri ve cebridir” diyerek yapmış olduğu psiko-sosyal tesbite: Arapça’da bir kelime, birkaç anlama gelir Türkçe’de, “yar”ın sevgili, yamaç, dost, yar emri gibi. “Kasri”, zorunlu “cebri” burada “mecbur” bırakmak demektir; yoksa baskı değildir.
Bugün ortaöğretim zorunlu değil mi? Çocuğu mecbur edip zorlamazsan ömür boyu oyun, eğlence ister. Keza, okullarda disiplin, derslere devam-devamsızlık, not, vs., zorunlu, mecburî, değil mi? Günümüzde eğitim “kasri ve cebri” olmadığından öğretim bitmemiş, kalite düşmemiş mi?