25 baronun hazırladığı 7 maddelik bildirgede, “Türkiye Cumhuriyeti, tarihinin en ağır yargı krizini yaşamaktadır” denildi.
“HSK siyasî baskı aracı haline geldi. Kamuoyunun dikkatle takip ettiği dâvâlardaki hukuksuzluklar ve yürütmenin yargıya doğrudan müdahalesi kabul edilemez boyutlara ulaştı. HSK tamamen siyasîleşip yürütmenin talimat niteliğindeki açıklamalarını görev addederek bağımsız yargıçlar üzerinde bir baskı mercii halini aldı.” (Yeni Asya/26 Şubat 2020.)
Eğer adalette tarihinin en ağır krizini yaşıyorsa-ki, öyledir- ve bunu sıradan vatandaşlar bile fark ediyor, o zaman bu adaletsizlik her şeye sirayet edip, devletin her organında ve sosyal katmanların her bölümünde tarihinin en ağır krizlerini yaşıyor demektir.
Evet, “tek adam”cılıkla dönemin en ağır krizini yaşıyor!
Dış politikada, komşularımız ve Müslüman kardeşlerimizle her gün üç beş şehid gelerek tarihin en ağır krizini yaşıyor!
İşsizlik rekor seviyede, fabrikalar kapanmış, üretim yok, ithalat var, emeklilerden bile yüzde 5 kesinti yapılacağı konuşulduğuna göre, ekonomide tarihin en ağır krizini yaşıyor!
Eğitim felç, dönemin en ağır krizini yaşıyor! Dünya’da 300 başarılı üniversite içinde bir üniversitemiz yok, 500’ün içinde iki üniversite var.
Televizyon kanalları ufunet saçmaya devam ediyor, aileler darmadağın, toplum sosyal hayatın en ağır krizini yaşıyor!
Darbeler anayasası ve kanunları halen geçerli, bir türlü düzeltilemedi. Bu zaviyeden de en ağır krizi yaşıyor!
Dinin içi boşaltıldı, dindarlığın içi boşaltılıp o da siyasallaştırıldı ve dönemin ağır krizini yaşıyor!
Ne zaman oluyor bunlar? “Siyasal dinciler/dindar siyasalcılar” iktidarında.
O halde yapılacak şey belli: Silkinerek kendimize dönmek, bunca apaçık “delil ve akıbete” bakıp, “riyaset-i şahsiyeyi/tek adamcılığı kaldırıp, ref-i imtiyaz ederek, meşveret / meşrûtiyet / meclis, şûrâyı getirip, adaleti tesis, şeffaflığı, sorgulamayı, mihenge vurmayı getirmek mecburiyetindeyiz..