Yeni Asya, çıkışından günümüze, İslâma ve Müslümanlara karşı yürütülen “yıpratma, sindirme ve yok etme projesi” çerçevesinde yapılan hücumların, tahribatların asıl kaynağı ve müsebbipleriyle mücadele ede geldi.
Oyunları deşifre ediyor ve alınması gereken tedbirleri nazara vere geliyor.
Meselâ, 1987 yılında, Kemalizmi, ilke ve inkılâpların tahribatlarını gazetede bir yazı serisi olarak neşretmeye başlamıştı. Ve bu yazıları Yakın Tarih Ansiklopedisi ismiyle yayınladı. Yeni Asya, Kemalizme, ilke ve inkılâplara itiraz ediyordu. Bediüzzaman’ın, M. Kemal ile dost olmadığını daha o dehşetli dönemde yazmaya başlamıştı.
Kemalistler ayağa kalktı. Hop oturup, hop kalkıyorlardı! Yeni Asya ekolünün aleyhinde yalan ve iftiralara dayalı dehşetli yayınlar yaptılar. Ve bunun için 1990’da, gazete binası dahil, cemaatin bütün emvaline el konuldu, kadroları dağıtıldı.
O zaman bir ağabeyimiz, emvale el konulmadan önce, şu mealde konuşmalar yapıyordu: “Böyle gazete olmaz, biz Zaman gibi bir gazete istiyoruz!” Ve ne yazık ki, bugün, Zaman’a ve Fethullahçılık Hareketi’ne ateş püskürüyor aynı ağabeyimiz ve yandaşları…
Bir şey daha: Daha önce, Yeni Asya, Fethullah Hoca’yı, Risale-i Nur mihengine vurarak eleştirilerde bulunuyordu. Bu ve bazı ağabeylerimiz, onu, “İslâma büyük hizmet ediyor, İslâmiyeti dünyaya taşıdı; siz onu eleştirmekle hata ediyorsunuz!” diyerek yere göğe sığdıramıyordu. İnternete girin, canlı canlı o ağabeylerimizin “Haydar Ağa, Haydar Ağa!” övgülerini işiteceksiniz. 2012 yılından sonra ise, “Tüh, Kemalizm’i Orta Asya’ya, Moğolistan’a, Avustralya’ya taşıdı, ihanet içinde, Haydo, Haydo!” diyerek yeriyor; yerden yere vura geliyorlar. Müesseselerinde çalışan camia sempatizanlarını attılar!
Ve minel garaib!
Bu şunu gösteriyor: Önceki övgüleri de Risale-i Nur’un ölçülerine göre değil; konjonktüreldi. İktidar, rejim, sistem gücüne dayanarak yapıyorlardı. Şimdiki yergileri de Risale-i Nur ölçülerine dayanmıyor; konjonktüreldir, iktidara, sisteme, rejime dayanıyor! Biz, “Bazıları ‘Haydo, Haydo’ derlerdi, bazıları ‘Haydar Ağa, Haydar Ağa’ derlerdi; ben ‘Haydar’ derdim, şimdide ‘Haydar’ diyorum vesselâm...”
“Eyyühe’l-avâm! Şimdi Allahaısmarladık, siz durunuz; havas ile konuşulacak bir dâvâm var. Hükûmet ve eşraf ve İttihad Terakkîye, mason olmayan kısmına karşı bir mühim meselem var.
“Ey tabaka-i havâss! Biz, avâm ve ehl-i medrese, sizden hakkımızı isteriz.”
(Bediüzzaman Said Nursî, Münâzarât, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 1999, s. 125.)