"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Aynalara bakmayı biliyor muyuz?

Ali HAKKOYMAZ
05 Haziran 2021, Cumartesi
- Bu âlem aynalar bahçesi...-

Yaşamak nedir? 

Filozofik bir “havaya” hazırlık sorusu değil bu. Düpedüz; yaşayıp yaşamadığımızı [şu ân] durup düşünelim diye soruldu bu soru. 

Ne zaman yaşar insan ne zaman ölür? Yani alıp verdiğimiz nefeslerin her ân “taptaze” gönderildiğini biliyor muyuz meselâ!

Nefes nedir, niye bize bu “bedava” verilir? Bir çift göz niye [orada] pırıl pırıl şarkısını söyler? Söyler mi? Söyletir misiniz? 

Attila İlhan: “Sana kullanılmamış bir gökyüzü getirsem.” der. Her ân bize sunulan başımızın üstündeki gökyüzü işte bu! Kullanılmamış meyveler, sular, gül ve kokuları ve neler...

Bir ayna bahçesindeyiz; soldurma, pusturma, küstürme, havlandırma bu bahçeyi!

Tellerin besteye durduğu...

Kuşların korolandığı...

Suların ellerimizdeki pırıltılı elmas hikâyeleri...

Hayatın nesi varsa yaprak yaprak, alkış alkış önümüze dökülüşü...

Bunca ikram...  Bunca letafet... Bunca tebessüm...

İncecik dalların ucundaki bu meyvelere bitmeyen hayretlerim...

Kulaklarımız hangi bestelerin aşinası?

Yumuşacık adımlarımızın hedefi nereyedir? 

Tazecik bir güle dokunuş[un adı] nedir?

Aynaları kırma!

Benim bu sabah bahçemizdeki beyaz güle dokunduğumun sebebi neydi; anlatayım mı! Yalnız çok uzun çeker bu aşk hikâyesi de olsun anlatayım:

Güneş daha doğmamıştı. Sokağa çıktım. Çıkar çıkmaz kuş sesleri karşıladı beni. 

Bu bir ikramdı ve ben konserin ortasındaydım. Hiçbir şey olmuyormuş gibi her şeyi çiğneyip geçemezdim. O seslere ayrı bir kulak vermeliydim. Hımmm!

Aynaların yansıttığını görmeliydim!

Said Faik’in “Hişt Hişt” hikâyesini hatırladım. Hattâ Sevgili Kardeşim, Dostum Senai Demirci’ye bir gün bu hikâyeden bahsettim. Durur mu; hemen okumuş. Bir sabah sabah telefon... Telefonda beni “hişt hişt!”lemesin mi! Hikâye hoşuna gitmiş ki ne gitmiş! Abi dedi, Said Faik bende bir daha “Said” oldu, gibi şeylerdi sevincinin fotoğraf kelimeleri. Okula ne zaman çıktığımı sordu. 

O gün okula beraber gittik. Müdür Bey’e salonu hazırlayabilir miyiz, dedim. Ben sandım kardeşim konferans verecek. Yok abi, dedi; ben seni dinlemeye geldim. 

Sınıfa girdik. Bir öğrenci gibi sıraya oturdu. O gün farklı, dikkatli bir öğrencimin olmasından gayet memnundum. 

Bu dostum “hişt hişt” aynalarını iyi okuyanlardan biriydi. Aynalar kırılmasın diye tek tek basardı işte, öyle!

O hikâyede Abasıyanık, “abayı yakmış” aslında etrafındaki renklere, heveslere yani yaprakların birbirine sürtünürkenki keyiflerine, suların sesine, kuşların neşesine, rüzgârların bestesine... 

Hattâ öyle ki bahçesinde kendi başına çalışan birisiyle nerdeyse kavga edecek hâle gelir; sen mi beni “hişt hişt”liyorsun, diye. Çünkü etrafta-n her şey ona “hişt hişt!” diye seslenmektedir. Bu seslenişlerden kendisini alamamaktadır. 

Orada adını koymuyor, ama her yanın bir esma seslenişi, tecellisi, tesellisi olduğunu bu hikâyeyle hakikatlıyor. 

Aynaların göz kamaştırıcılığına bir hikâyeci ilgisiz kalabilir miydi!

Siz beni bilmezsiniz. Bilmeniz de iyi olmaz belki! Arkadaşlarım benden bezer bazen. Nisanda erguvanların masum çılgınlığı... 

Yol kenarlarında uzayıp giden papatyaların çocuk hevesleri... 

Gelinciklerin o insanı çıldırtan aşk kırmızısı gelinlikleri... 

Mayısta iğde kokuları durdurur beni; oyalar da oyalar. Geçen de öyle oldu. Ve durdum. Çengelköy’den inen şiirli bir sokak... Az kalan yollardan... Bir evin önünde... Açtım camlarını arabanın. Çektim içime Mayısı. 

Şimdi Mayıs işte!

Şimdi güller...  Şimdi iğdeler... 

Şimdi hanımelleri... 

Şimdi bir Âşık Veysel dörtlüğü de buraya dört dörtlük gider de gider ha:

“Hakikat ararsan açık bir nokta;

Allah kula yakın; kul da Allah’a...

Hakkın gizli hazinesi toprakta;

Benim sâdık yârim kara topraktır.” 

O hâliyle görmüş de Veysel “kara” dese de toprağın “ayna” olduğunu... Görmüş işte, görmüş:

“Dileğin var ise; iste Allah’tan.

Almak için uzak gitme topraktan.

Cömertlik toprağa verilmiş Hak’tan;

Benim sâdık yârim kara topraktır.” 

Aynaların bir gücünün olmadığını bilmekmiş meğer aynaya bakmayı bilmek...

Sabrını denediğim arkadaşlarım vardır. Bir yerlere giderken... haydi, gel; gene neye takıldın, derler. Onları da takarım takıldıklarıma; bir gözleri, kulakları, kalpleri olduğunu bilsinler isterim. 

Haydi... dediler ya bana; yandılar! Demeselerdi ben yine kendi kendime papatyaların, güllerin aşkına ortak olacaktım. Çiçeklere, kuş seslerine, yaprak hışırtılarına, Sanatkâr’ın bitmez tükenmez muştularına “tav” olacaktım. 

İyi ki sabırsızlandılar. Bizden bakış alacaklısı bu âlemden alımsız satımsız geçebilir miydik! Onları da bu ticarete ortak ettim.

Heey! Aynalar, aynalar bahçesine düşenler!

Aynaların dâvetine ve gösterdiği adrese [onları kırmadan] bir daha, daha bir bakalım. 

Sahi; aynalara bakmayı biliyor muyuz?

Okunma Sayısı: 1492
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Aysuna

    5.6.2021 17:45:54

    Çıkamam,aynalar,aynalar zindan... Bakamam,aynada,aynada vicdan... .........Allah,razı olsun Hocam.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı