Dünya çok gergin... Eller tetikte... Vergilerin çoğu silaha... Fukaralık umurunda değil beyfendilerin...
Nutuklar, tehditler... Gırla kıyamet...
Tamam da efendiler; bu dünyada sadece başkanlar yaşamıyor; halk diye birileri var ve hayat devam ediyor. Yorulmuşsunuzdur. Çare arayacak sabrınız kalmamıştır. İşiniz çok; kitaplardan uzak kaldınız. Demir de yoruluyor. Hem tek başınıza olmaz. Her şeyi istişare edin. Kavga gürültü ne böyle? Dünyanın yüzü gülmüyorsa sebebi sizin hırslarınız. Osmanlı bile tarih oldu; neyin peşindesiniz? Hayatın dilini çözme gibi niyetiniz de yok. Dünya burnundan soluyor. Vasat zamanlar uzak mı anne?
*
[EĞİK] EĞİTİMİN ACI MEYVELERİ
Buralara birdenbire gelmedik. Ahlak hiç bu kadar çökmemişti. Eğitim niye öldü bu çeyrek asırda?! Hiç mi bir şey yapılamazdı?! Yola, betona, bin türlü işe vakit, nakit, enerji var; eğitime yok. Çalıyı tepesinden sürüklüyoruz. Bu sokaklar, bu evler, bu okullar bize çok yabancı…
*
PAHALI MİZAH
Ülkem niye bu kadar pahalı oldu? İş bilenler yüzünden mi?!
*
KIYAMET GİBİ
Demek kıyamet bütünüyle kopmadan önce böyle böyle, parça parça da kopacakmış! Patlamalar, çatlamalar, yangınlar, seller, vurgunlar, soygunlar, vurdumduymazlıklar, herkesin herkesten kaçması, paranın para etmediği hâller, anlaşılmaz diller, haberlerin bıktırıcılığı ve huzursuzluk ve hep bir endişeli bekleyiş...
*
GAZZE’YE GAZEL OKUYANLAR
Gazze yanarken; güler mi dünya! Gülmüyor bak! Kınıyorum, lanetliyorum; hikâye… Ey dünya, zalimle yürüyen Cehenneme yürür. Bir deri bir kemik çocukların fotoğrafını kabrinde mahşere kadar seyredeceksin? Bir avuç insan dünyaya çok mu geldi?! Kaybettin dünya; bu imtihanı kaybettin. Ve ey Gazze! Sana uzaktan gazel okuyanları dünya, ahiret tanıdın amma fatura çok ağır…
*
SINIF MÜMESSİLİ
İçinde “darbe” kelimesi geçmeyen bir cümle?
Kuramam dedi öğrenci; her yan darbe…
Saymaya da kalkamam sayısını diye mırıldanarak oturdu yerine. Sınıfta kaldı elbet; böylece bir darbe de kendi yedi. Sınıf mümessiliydi üstelik seçimle gelmişti. Aldı görevden öğretmen. Kalk yerinden dedi. Topla çantanı diyecekti unutkanlıkla.
Demokrasi, hürriyet, aldığın oylar ne varsa…
Adalet, hukuk, kanun önünde eşitlik…
Kaçmayasın diye de zincire vurulacaksın. Bir daha kafana göre seçilmek yok. Müstebitleri yenmenin ne olduğunu öğren. Seçilirsen alaşağı ederiz seni. Darbeler darbedir delikanlı; askeri, sivili olmaz bu işin.
*
DEMOKRASİ VE EKMEK
Millet iradesine kayyum… Eee? Kayyum, cüzdanımızdan başını kaldırıp bakıyor. Millî gelir altı bin dolara gerilemiş. (Hoş; yirmi beş bin olacaktı 2023’te?!) Kayyum, ha! Millet çok kayyumcu gördü; püskürttü ama ekmeği suyu çok eksildi ve eksilmeye devam ediyor. Demokrasiyi görevden almak aç kalmanın ilk adımıdır.
*
SİYAH-BEYAZ GÜNLER
Bu benim ilk siyah-beyaza boyanmışlığım... 1959/'60 olabilir. Fatma Annem yaşasaydı sorardım. Bugünlerin endişesi ta o zamandan gözlerime sinmiş gibi (mi?!) diye…
*
DEKLANŞÖRE TAKILANLAR
Bak (anlıyorum) kitap okumak, düşünmek bize uzak bi' şey... Fakat okuyan yazanlara saygı duymak yani onlara yeni imkanlar sunmak da mı zor?! Belli bir seviyenin üzerindeki kitap meraklısı toplasan bini bulmaz. Bunlara iyi bakalım. Bu kişiler sadece kelimeyle uğraşsın. Tiyatro yazsın. Şiir söylesin. Seksen milyondan bir romancı çıksın. Adam gibi romanlar niye çıkmıyor? En ahlaksız sahneleri kitabına taşıyan edebiyatçı olamaz. Rant için kitap yazılır mı; yazılıyor.
Ve hâlâ dallara incirler takılıyor. Bir kumru kanadını en şiir, en şirin çırparak dutun dalına misafir oluyor. Şu kâinat kitabını okumayı beceren insanlar da yetiştiremedik ama yakanı, yıkanı tecrübeli elemanlar da dışardan gelmedi. Kıyamet yakını sahneler mi bu üst üstelikler, bu, bu, bu, şunlar?!
Şurdan geldik; buraya gittik. Şöyle ilerledik; böyle geriledik. Dün-bugün kıyasları... İstediğiniz kadar konuşun.
Kitap satışları nasıl, derim, efendim!
Süslü laflar etmeyi ben de severim de... dünyada yerimiz neresi? Öğretmenlerin hayat kalitesi; eşittir ülkenin fihristesi...
Ötesi çokça masal… Biraz epik yani hamasi... Biraz mitoloji yani efsane... Kurgu murgu roman denemesi... Hikâye iyi gidiyor, iyi!
*
BARIŞ VE BARIŞ
İslamiyet; selâm, selâmet, sulh, barış diye nutuklar atacaksınız ve sonra savaş çığırtkanlığı yapacaksınız! Eskiler: "Toprağın/yerin altı var!" derdi. Ben de diyeyim de ola ki düşünürsünüz. Ateşe vereceğiniz yerlerde nice masum hayatlar, kuşlar, ağaçlar olduğunu da hatırlatayım.
Operasyon; Türkçesi ameliyat... Kanlı olur. O da bütün yollar denendikten sonra... İlle de "savaş" diyenlerin akılları kalplerinden ve hesap gününden çok uzakta... Önce yangın çıkarıyorlar; üzerine benzin… Ya Hafîz…
*
HAD VE HUDUT
Yanlışı hep küçük devletler mi yapar! Eskaza, olmaz ya/oldu ya; ya büyükler de yaparsa; onlara kim müdahele edecek. Büyük balıklar da küçüktü bir zamanlar. Büyüklük; küçük görmek değil; had bilmektir. Haddini bilen; kendini bilir. Kendini bilen Hudutsuz Saadet Ülkesi’nin Azîz misafirlerinden olur.
*
ÖĞRETMENİM
Bakıyorum da -ülkede- öğretmenler hep geri planda... Ne fikirleri sorulur ne de hâlleri... Maaşları ölmeyecek kadar; açlık ve yoksulluk arası... Belki de hak etmiyorlar! Öyle mi öğretmenim?Zira halkın kitaba uzaklığı ortada... O zaman bu işi birinci sıraya alalım. Öteki işler kalsın hele! Zaten işler yürümüyor.
*
BASIN YASI
Basının yasını tutsun birileri! Kâğıt olduğuna bakmayın; çoğu naylon...
*
KURU
Kuru kuru halde bırakıp birilerini kururken millet kurudu! Kur’lu düzenleri yeniden düzülenler ve ötede üzülen milyonlar… “Sen çalış; ben yiyeyim. Ben tok olduktan sonra başkasından bana ne!”
*
KÖTÜLER VE ÇİÇEKLER
Bu kadar kötülüğün ortasında…
Çiçekler açıyor; iyi mi!
Ay doğuyor, ay!
Bu sabah pırıl pırıldı güneş.
Bir yandan horoz da ötüyordu.
Kumrular pencereme geldi.
Meşhur kanat seslerini duydum.
Hâlâ ağaçlar neşeli…
Siyah incirler bile oldu.
Beyaz bir kedi baktı gözlerime.
Peynir istiyordu belki!
Haberi yoktu olanlardan.
Olsa ne olacak ki!
Hangi kötülüğe dur diyecek!
Benimki de laf!
Bu kadar kötülüğün ortasında…
Bir arı geldi sabah kahvaltısına.
Düşünce balın içine…
Kötü olmayayım diye…
Bal gibi boğulurken kurtardım onu.
Kötülük kötü insanların işiydi.
Ben fesleğenime su…
Kumrulara yem vermeliydim.
Kötüler gülmez; iyiler ölmezdi çünkü.
*
HÜRRİYET YA DA KAF DAĞI
Hürriyet hangi Kaf Dağı’nın ardında ki ele geçmiyor bir türlü!