O kadar muamma değil her şey… Açarsın ÜÇ KİTABI; her şey var orda. Onları okutup hayatına dokuyunca sen de “kitap gibi” olacaksın. Dermansız dert yok; sende bir tuhaflık var. Elinin değdiği her yer kir pas içinde… Yas yasak bağlamış kelimelerin. Ümidin -o her renkten- kapılarından haberin yok. Her ânın içinde sonsuzluk saklı; geçip gidiyorsun kendinden uzaklara.
***
WANTED HÜRRİYET
Ah, be hürriyet! Çok nazlı çok pahalısın.
Namık Kemal aradı; bulamadı. Efsunkârlığını teslim etti.
Said Nursî, hürriyetsiz yaşayamam, dedi.
Orhan Veli de görmüş ki esaretin kapkara yüz(süzlüğ)ünü; yazmış mısralarında.
Gün yüzü görmedi azıcık düşünenler. (Düşünmeyenler bahsin dışında…)
Ahmet Haşim, bu işlere pek bulaşmadı.
Melâli anlamayanları âşinâ bilmedi; o kadar. Hep kaçmak istedi insanlardan; kendinden bile!
Yahya Kemal, rüzgârların hürriyetine imrendi.
Esaret varsa bir yerde; insan~lık nerde?!
***
FUZÛLİYAT
Ve şu ân nefes alıyoruz ya... Ve ne çok şu ânı unutturan nelerin peşindeyiz! Yakamıza yapışan ve bizimle bağı parçası olmayanların kaygısındayız. Hayatı ıskalama lüksümüz de yok ki...
***
KAPALI KAPILARIN ARDI
Şu, milleti bir tarafa koyup hesap yapmalara içerliyorum. Haksız mıyım?
Ne konuştuğumuzun farkında mıyız?
Şu gelecek bu gidecekmiş; pöh!
İrade milletin, efendiler! Aklımızı başımıza alalım.
Millet ne derse o… Alıp da kaçarım sanmasın kimse. Millet dediğin bir akarsu…
Deli dolu akar, akar, akar… Darbeleri, gevezelikleri yakar, yıkar. Plan milan yaptığını gördüm. Para milletten; harcamak sendenmiş! Miş miş edip durma; makbuzlar nerde?
***
ŞUBAT SOĞUKLARI
28 Şubat’a avazımız çıktığı kadar karşı çıktık. Neye, niye? O yasak, bu pasak; sen sus; öteki konuşsun denilenlere… Ben aradan çıkayım; herkes kendi düşünsün. 28 Şubat soğuğu devam ediyor mu; bahar geldi mi? Yani vesayetin olduğu yerde siyaset olur mu?
***
AÇ(ISIZ)LIK
Bütün bir dünyayı evhamlandırarak yapılmak istenen ne? Hayatı unutturmak… İnsanca yaşamayı, ha!İşleri buraya getirenlerin açısından, aşısından şaşı, çakma, çıkma bir dünya çıkar. Derman diye önünüze koydukları da dert… Bakışlarında meymenet yok bir kere. Bin kere hayır bu yüz güldürmezlere.
***
ALÂMET VE KIYAMET
Yok, yok! Üstümüzdeki ölü toprağı...
Bu zulümleri dünya kaldırmaz. Ya bir alâmet gelir ya kıyamet... Yok, yok!
Kir pas içindeyiz. Bu azap çeşmesi bakışlar yeter. Ah, nerdesin ey yumuşacık hürriyet? Yok, yok! Ellerimiz, adımlarımız dünya meşgulü... Kalbimizde cılız bir aşk bile yok! Yok, yok; bu çok çirkin bir sûret... Yok, yok!
Ölümden beter bir ölüyüz...
***
CEHALET GİZLENEMEZ
Yazarın kitabını okumadığı belli... Duyduklarını yazıyor. Yalan, yanlış, iftira, gıybet... ne bulursa... Böyle anlı şanlı cahiller çok. Fakat köşesi var; yazıyor adam. Bu tipler, köşede yazmayıp köşesine çekilse; insanlık mesafe kaydeder. Cehalet, gizlenemeyen bir şey demek ki öyle ya da böyle er geç ortaya çıkıyor.
***
ŞEHİRSİZLİK
Unuttuğun şehrolsun. Gam değil; kendini bulursun.
***
VESAYET YA DA VEKÂLET (MECLİS: KUTLU EV)
Acı, acıyı kesiyor. Eksiliyor bir yerimiz daim. Uzun uzun gökyüzüne bakalım.
Acılar da acır oldu; böyle değildik; n'oldu bize?! Acı nasıl anlatılır? "Tas tas içtim ağuları sağ iken!" diyor Karac'oğlan. Bir sakin günü yok gibi dünyanın. Aklım yetti yeteli ülkem parçalı bulutlu... Kanlı ve gözyaşılı zamanlar... Meclis diye bir şey var. Açın o “kapalı” dükkânı. Her şeyi konuşun ve halledin orda. Biz asil; siz vekil... Yükünüz milyonlar…Siz istediniz vekalet; millet verdi. Nerdesiniz; öyle kaybolmak yok! Düğümleri düğün edecek sihirli formülü bulmayacaksanız niye vekâlet istediniz? O kutlu evden çıkacak ne çıkacaksa. Bahaneniz yok. Yükünüz ağır, ama bile isteye gittiniz oraya.