Hayatı çok sıkıştırdık. Kimya dersinde, der dururdu hocamız: “Sıvılar sıkıştırılamaz!”
Hayat, sıvıdan daha sıvı, daha şeffaf, daha akışkan olduğuna göre... neden üstüne üstüne gidiyoruz ki...
***
Eğitim kısa zamanda düzelir mi; düzelir.
Talebe, ilk yıl okuyacak, düşünecek, yazacak; ikinci yıl çiçeğe, üçüncü yıl meyveye durur.
[Bu dediklerimi denedim; neticeyi gördüm de söylüyorum. Ülkem kısa zamanda Güney Kore olur mu; olur.]
***
“Bâri öğretmen olayım!”
Ne yazık ki vaziyet bu... Git, başka bi’ şey ol da... bâri öğretmen/hoca olma! Bu iş kelime işi, sevgi işi, sabır işi, çile işi, parasızlık işi... Saç döktürür, diş döktürür. Bu iş, memurluk değil; çok başka bir sanat... Çocuk, sende her gün yeni bir yenilik görecek. Seni heyecanla bekleyecek.
Maalesef hem mektebi hem camiyi “öğretmensiz/ hocasız” bıraktık. Olanlar oldu.
Adı sanı belli olmayan ülkelerle aynı eğitim sırasındayız. Dermansız hastalık yok, ama niye eğitimi süründürmekte ısrarlıyız; bilmem(!)
***
“Öğretmenler Günü” diye günler gelir gider. Bir yıl yeter öğretmene bu!
Zaten sevgi mesleği bu!
Öğretmenler de melek!
Parayla pulla pek işleri olmaz!
Uzaktan seyrederler vitrinleri.
Toplu taşınsınlar ordan oraya!
Tekli ve toplu konuşmasınlar.
Mukaddes meslektir öğretmenlik; ağır başlı ol; konuşma!
Sen yorulmazsın, meleksin; aman ha; konuşup da seni sevenleri üzme, şaşırtma!
***
Arkadaşlar, dostlar, kardeşler, büyükler, küçükler...
Ortaya bir şeyler koyalım.
Bu her gün bıktırıcı konuşmalardan, konuşanlardan vazgeçelim.
Meselâ meslek liseleri işe yarasın. Düz liseler ne işe yarar; bilmem! Bir fabrikada bir yılda neler öğrenilmez ki... Okullarda vakit kaybı çok; üretim yok. Konya Ovası boş. Fındığımızı biz değerlendirelim. Dünyaya çikolata satmak zor mu! Adamlar bizden aldığı fındığı allayıp pullayıp çikolataya katıp bize geri gönderiyor.
Şu kısır döngülerden çıkalım. Kimin ne konuşup konuşamayacağını bilmiyor muyuz! Kim, yeni ne söyleyecek ki... Neticesiz ne varsa elimizden, dilimizden, gönlümüzden, yakamızdan düşsün.
***
Kaldırın şu 12 yıl insanın ömründen çalan eğitim oyununu. Çucuk, dilinin inceliklerinin farkına varsın, kitabı sevsin; yoluna aksın. İşçi mi olacak, dişçi mi olacak; erkenden branşına karar ver(il)sin. Eğitimin bronşları tıkalı...
Bak; okumayanlar daha kolay iş buluyormuş. Eğitimin tepesindekiler söylüyor. Vakıa da öyle...
Yaşamak inada gelmez; kopar bir yerden. Denge, itidal, sükûnet, estetik, adalet, hürriyet, selâmet, iffet, metanet, letafet kapılarını kapamayalım. Yaşamak sanatını çapa çul haline getirmeyelim. Hayat zor değil; zorlamayalım! Yüzü gülenler gün gece azalıyor. Okullar çoğaldıkça kitap satışları aynı oranda artmıyor.
***
Okullarda “Türkçe” öğretilmediğinin kimse farkında değil!
Millet dilsiz, kelimesiz, “kendisiz” kalsın diye -nasıl bir eğitimse- kompozisyon dersleri kaldırılmış!
***
Eğitimde yerimiz hayli gerilerde; sonlara doğru olduğumuzu araştırmalar, anketler söylüyor. Dilde, anlamada, matematikte, fende adımız sanımız okunmuyor. Ne kaldı geriye!
***
EĞİTİM EĞİTİLMEDEN ASLA:
Okulların “göz boyamak” için olduğunu söyleyen biri çıksa... itiraz edeceksiniz (belki!) O zaman şöyle diyelim: “Bunca zeki çocuk sadece Japonya’da olmadığına göre; onlar niye orda; biz niye burdayız?! [Soruyu sâkin sordum ki sâkin düşünelim, diye!]
***
Bu hapishane okullarda/n adam yetişir mi? Bak; işte yetişmiyor! Sonuç? Son uç ne? Bir vurdumduymazlık var da... benim işim, işimi yapmak! Yani harita/halita bu! Neden, neden, neden; genç beyinler ilk fırsatta Amerika ve saire diyor.
***
Kâğıt üstünde eğitim kararları alınıyor da... dünyada geri ülkeler içindeyiz. [Ben demiyorum; araştırma neticeleri...] Meslek liseleri var da ünlü bir aşçımız, mimarımız, fotoğrafçımız mı var? Fâtiha’yı yorumlayacak kaç ilahiyatçı var! Düz liselerin de yolu eğri... Olan biten ortada... Gelir gider seviyemiz, kitap satışları, öğretmenlerin hâl-i pürmelâli...
Kimlerle alınıyor bu kararlar! Kalabalık sınıflarda eğitim mi olur! Sekiz senede kendini iki yüz elli kelimeyle anlatamayan öğrenci mi olur! Karar üstüne kararlar alın; yazılımı kapan Güney Kore oluyor; sen nere oluyorsun?!...
***
Bu, ders kitapları niye “ders” vermiyor?
***
Genç, “hazine” demek ya... Gençlerle konuşmak; gençlik iksirlerindendir, diye/biliyorum. Onların ümitleri yani hazineleri gözlerinde hep parlar. Yeter ki o filizleri, bahar tebessümleri soldurmayalım, kırmayalım. Sonra olan bize olur. Dünya fakirleşir. Bu dinamik hazinelere sırtımızı döndüğümüzden olmasın yüzümüzün bir gülüp bin ağladığı!
***
“Kitaplarla yatıp kalkan öğretmen”le... “yatıp kalan öğretmen” aynı parayı alıyor.