"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Risâle-i Nurlar huzûr-u daimiye vesiledir

Ayhan Yıldırım
06 Kasım 2021, Cumartesi
“Marifetullah olduktan sonra, dünya lezzetlerine iştiha olmadığı gibi, Cennete bile iştiyak geri kalır.” 1

Bilindiği gibi mârifetullah, Allah’ı (cc) bilmektir. Lâkin; Allah’ın ‘var olduğunu’ bilmek başka, O’nun kâinattaki tecelliyât-ı İlâhî’lerini, yâni Ef’âllerini, Sıfât-ı İlâhîlerini ve Esmâ-i Hüsnâsını görerek, müşâhede ederek tanımak bambaşkadır. Huzûr-u daimiyi kazandıran mârifetullah işte tam da budur. 

Üstad Bediüzzaman, kâinattaki herşeyden O’nun nûruna pencereler açıp, Esmâ-i İlâhî’nin büyülü nakışlarını seyrettirerek bizi tevhîdin arşına çıkarıyor, mârifet ufuklarında gezdiriyor, sonra da tahkîki îmânın zirvelerinde bizi huzûr-u daimînin firdevsî bahçelerine ebediyyen salıveriyor: “Herşey üstünde sikke-i kudretini ve hâtem-i rubûbiyetini ve nakş-ı kalemini görmekle, doğrudan doğruya herşeyden O’nun nûruna karşı bir pencere açıp, O’nun birliğine ve herşey O’nun dest-i kudretinden çıktığına ve ulûhiyetinde ve rubûbiyetinde ve mülkünde hiçbir vechile hiçbir şeriki ve muini olmadığına, şuhûda yakın bir yakinle tasdik edip îmân getirmektir ve bir nevi huzûr-u daimî elde etmektir.” 2

Risale-i Nurla’rı ve hâsseten ‘Âyetü’l-Kübrâ’ Risalesi’ni tefekkür ederek okurken, Üstad Hazretleri bizim elimizden tutuyor ve bizi bir mârifet yolculuğuna çıkarıyor. Bu yolculuk sırasında, kâinat kitabının arz sâhifeleri arasında dolaşırken ve semâ deryasında seyrân ederken, zerrelerden tut, ta yıldızlara ve hattâ güneşlere, galaksilere kadar, herşeyin nasıl “lâ İlâhe illâ hû” dediğini kalp kulağıyla işitiyoruz. Her masnûnun üzerinde tecelli eden, Esmâ-i İlâhî’nin kalpleri mest eden mârifet nurlarına, Sânî-i Hakîm’in gözleri kamaştıran hikmet pırıltılarına şahitlik ediyoruz. 

O mârifet nurları ve hikmet pırıltıları o kadar tesirli ki; kalplerde ve gönüllerde dünya sevgisi adına, masivâ hesabına ne varsa eritip yok ediyor. O nurlar ve hikmetler o kadar şifalı ki, gönüllerdeki derin yaralara, sinelerdeki iyileşmez cerihalara Kur’ân eczanesinden alınan muhabbetullah merhemlerini sürüyor, ebediyet âleminin pınarlarından süzülüp gelen âb-ı hayat ile onları tedavi ediyor. 

O mârifet nurları ve hikmet pırıltıları o kadar güçlü ki; beşeri nefsânî arzuların esaretinden, hayvânî zevklerin pençesinden, cismânî hazların zindanlarından kurtarıp, insanı kalbin ve rûhun derece-i hayatına yükseltiyor, nefsine kul olmaktan azâd edip, Zât-ı Zülcelâle hakîki kul olmanın doyumsuz zevkini tattırıyor, Sânî-i Hakîmin tecelliyatına mazhar olmanın itminânına erdiriyor, âyine-i Samed olan kalpleri ve rûhları yeniden ihyâ ediyor, başka şeylere ihtiyaç bırakmıyor.

Dünyayı dolduracak kadar emelleri, arzuları ve ihtiyaçları olan kalp ve ruh; Esmâ-i Hüsnâ’nın büyülü nurlarıyla bütün ihtiyaçlarını karşılıyor, Ganiyy-i Mutlak ve Hâfız-ı Hakikî ile itminana kavuşuyor. Ebed için yaratılan insanın hakîki lezzetleri olan mârifetullah, muhabbetullah ve ilim gibi umûr-u ebediye ile huzûr-u daimiyi elde ediyor, saadet-i dareyne mazhar oluyor. 

Esmâ-i Hüsnâ’nın nurlarıyla itminâna eren ve Bâkî-i Hakîki’nin hadsiz feyizleriyle ebedî olarak ihyâ olan kalp ve ruh; dünyanın fâni lezzetlerine artık ihtiyaç hissetmediği gibi, Rahmân-ı Rahîm’in mü’min kullarına bir hediyesi olan Cennete bile iştiyak duymuyor. Hediyeyi verene kavuşan artık hediyeyi neylesin?

“Kâinatın satırlarını dikkatle mütalâa et. Zira onlar, Mele-i Âlâdan sana gönderilmiş mektuplardır.” 3

Risâle-i Nurlar; Kadîr-i Zülkemâl’in kâinat kitabında kudret kalemiyle yazdığı âyetleri tefsîr ediyor, Sânî-i Hakîm’in mevcûdât üzerinde nakış nakış işlediği hikmet motiflerini ehl-i tefekkürün nazarına arz ediyor, Cenâb-ı Hak tarafından Mele-i Âlâdan bize gönderilen mektupları tercüme ederek de aklımıza iz’an ve feraset, kalbimize ziya ve nur, rûhumuza da kut ve gıda veriyor. İnsan-ı kâmil olmanın kürsüsüne çıkarıyor. Bütün esbâb ve perdeleri izâle edip, kalbimizin ve rûhumuzun burçlarına tevhîd-i hakîkinin sancağını, tahkîki îmânın bayrağını dikiyor. Hâlık-ı Zülcemâl’in hediyesi olan ‘halife-i arz’ nişanını boynumuza takıp, bizi ‘â’lâ-yı illiyyîn’in’ arşına sevk ediyor.

Dipnotlar:

1- Sözler, 23. Söz.

2- Sözler, 22. Söz.

3- Mektubat, 24. Mektup.       

Okunma Sayısı: 1405
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Müslüm

    6.11.2021 13:13:38

    ALLAH razı olsun abi çok güzel

  • Recep ziftci

    6.11.2021 09:41:06

    Maşallah çok güzel bir yazı

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı