“Oruç bir kalkandır. Oruçlu; saygısızlık yapmasın, ahlâksızca konuşmasın. Eğer biri kendisiyle dövüşmeye veya sövüşmeye kalkışırsa, iki defa, ‘Ben oruçluyum’ desin.” (Buhari, Savm, 2.)
Orucun kalkana benzetilmesi son derece manidârdır. Oruç bizi muzır mânilerden korur. Bu mânileri dışarıda aramak çoğumuzu aldatır. En büyük düşmanı içimizde aramak gerekir. Nefis, şehevî arzular ve vesvese doğru yönetilmediği takdirde zarar görmek kaçınılmazdır.
“Ben oruçluyum” ifadesini önce nefsimize söylememiz gerektiğini anlayabiliriz. Her işte önce nefsinden başlayan ve “Nefsini ıslah etmeyen başkasını ıslah edemez.” (Sözler, s.301) düsturunu hayatı boyunca şiar edinen Üstadımızın yolundan gitmeliyiz. Böyle yaptığımız takdirde eksikliklerimizi görecek ve telafi etme imkânımız olacak. Aksi takdirde bizim dışımızdaki insanlara nasihatla sınırlı kalan davranışın pek de bir manası olmayacaktır.
“İyilikle kötülük eşit olmaz. Sen, en güzel olan bir tarzda (kötülüğü) uzaklaştır; o zaman, (görürsün ki) seninle onun arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki sıcak bir dost(un) oluvermiştir. Buna da, sabredenlerden başkası kavuşturulamaz. Ve buna, büyük bir pay sahibi olanlardan başkası da kavuşturulamaz.” (Fussilet Sûresi,34-35.)
Âyetlerde de görüldüğü gibi, sorunlar karşısında çözüm tarafında olmayı tercih etmeliyiz. Nefse hoş gelmese de doğru yol budur. Bu yola âyette de işaret edildiği gibi, “Sabredenlerden başkası kavuşturulamaz.”
Bu hassasiyetle oruç tutan kişi dünyada günah ve kötülüklere, âhirette ise cehennem azabına karşı korunmuş olacaktır. Oruçlu, kalkanı öncelikle kendi elinden ve dilinden sadır olabilecek yanlış tutum ve davranışlara karşı kullanmalıdır…