Pek çok toplantıda ailenin, dolayısı ile Türkiye’nin geleceğinin “ciddî tehdit altında” olduğu söyleniyor. Geçmiş yıllarda tehdit denildiğinde akla genellikle ‘terör’ gelirdi. Ancak son zamanlarda nüfustaki azalış tehdit sıralamasında daha ön plana çıkmış gibi görünüyor.
İstanbul’da düzenlenen “Küreselleşen Dünyada Ailenin Korunması ve Güçlendirilmesi” konulu Uluslararası Aile Forumu’nda bu meseleler konuşulup tartışılmış. Forumda konuşan Sağlık Bilimleri Üniversitesi’nden Prof. Dr. Zeki Bayraktar, son yıllarda bir aileyi oluşturan temel bileşenlerin tamamının tehdit altında olduğunu söylemiş.
Cinsiyet değiştirme adı altında yapılan ameliyatlara da tepki gösteren Bayraktar, “Trans cerrahi, kısmen feminizasyon ve maskülinizasyon yapan ama daha çok mutilasyon yani sakatlama yapan, ömrü yaklaşık üçte bir kısaltan neşterle yapılmış kanlı bir makyajdır” demiş.
Türkiye’nin en büyük sorunlarından biri haline gelen doğum hızındaki düşüşle ilgili değerlendirmelerde bulunan Bayraktar, “Doğurganlık hızımız 2.1’in çok altında; 1.48. Gerçekten bu ciddî bir beka sorunumuz. Fransa, Macaristan, Romanya, Bulgaristan’ın bile gerisinde kalmışız, bu ciddî bir tehdit. Temel nedenler; evlilikten kaçınma, evliliğin ötelenmesi, çocuk sahibi olmak istememe, tek çocukla yetinme ve kısırlık” diye konuşmuş.
Bayraktar, şu tespitleri de yapmış: “Ebeveynleri, öğretmenleri, aile danışmanlarını, psikologları ve ergenleri, ergen karmaşaları konusunda bilinçlendirmemiz lazım. Bu karmaşalar günümüzde çok riskli. Dijitalizasyondan bahsediyoruz. İnterneti ve sosyal medyayı yasaklamak mümkün değil, bu artık kaçınılmaz ama regülasyon şart. Günde iki saatin üstündeki sosyal medya aktivitesi her türlü açıdan risklidir. Eğer mümkünse iş ve profesyonel uğraş haricinde sosyal medya, internet kullanımını iki saatle sınırlamak lazım.” (aa.com.tr, 22 Mayıs 2025)
Nüfustaki azalış bir yılda olmadığı gibi, yeniden artması ya da ‘normal’e dönmesi de bir yıl gibi kısa zamanda olmaz. Türkiye’nin bu hallere düşeceği belki 50 yıl önceden belliydi. O halde tedbirler de o yıllardan itibaren alınmalıydı. Basra harap olduktan sonra tedbir almak aklımıza gelmiş durumda. Yine de yanlışın neresinden dönülse faydadır kuralı gereği doğru adımlar kararlılıkla atılmalıdır.
Dikkat çeken bir nokta da, bu konuda Fransa, Macaristan, Romanya ve Bulgaristan’ın bile gerisinde kalmış olmamız. Ne oldu da bu hallere düştük?
Bu ciddi tehdidin en önemli sebeplerinden biri de ‘müstehcen yayınlar’dır. Hadiseye bu noktadan da bakmakta fayda var. “Dindar iktidar” zamanında ve onların kontrolü altındaki TV kanallarının çok çirkin yayınlarına izin verenler bu tablodan dolayı sorumlu değil mi?