"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

İstiğna düsturu

Cenk ÇALIK
12 Mart 2020, Perşembe
Üstad Bediüzzaman Hazretleri Risalelerde müteaddit defa “Zamanın cemaat zamanı olduğunu belirtir.”

Günümüzde bu ihtiyaç daha şedid hâle geldiğini müşahede ediyoruz. Zira yalnızlaşan ve içine kapanan “modern insan” bu ihtiyacını evcil hayvanlarla, telefon, televizyon, bilgisayar gibi makinalarla doldurmaya çalışsa da başarılı olamıyor. Bu makinalardan sonraki adımlar da gayrimeşrû eğlenceler ve topluluklarda bulunma, içki, uyuşturucu, sigara gibi alışkanlıklar olarak sıralanabilir. Bunlar da yeterli gelmeyince çeşitli depresyon ilâçları ve belki de intihara yol açabilecek şekilde ağır neticelere sebep olabilmektedir…

Peki,  insanlık bu denli  iman ve Kur’ân hizmetine ihtiyacı olmasına rağmen neden fıtratlarına uygun bir cemaate dahil olmuyorlar? İki büyük sebebinin olduğunu düşünüyorum. İlki özellikle 15 Temmuz süreciyle başlatılan “korku imparatorluğu.” İnsanlarımız herhangi bir cemaate katılırlarsa işini, aşını, ailesini, çevresini kaybetmekten ve hapse girmekten korkuyor. Nelerden ve ne kadar korkmamız gerektiğini desiseyi şeytaniyenin korku bölümüne havale ederek bu yazımızın asıl konusu olan ikinci sebebine geçelim:

Bir şekilde korku duvarını geçebilen “cesur”ları yeni bir handikap bekliyor. O da acaba bir cemaate dahil olursam benden sürekli aidat, abonelikler, çeşitli maddî yardım talep ederler mi? sorusu ister istemez akla geliyor. Haksız da değiller açıkçası. Zira geçmişte bazı cemaatlerin sicili bu manada hiçte iç açıcı değil. Peki bu soru işaretlerinin çözümü nedir? Üstad Hazretleri İkinci Mektupta tam altı sebep açıklayarak konuyu açığa kavuşturuyor. İman ve Kur’ân hizmeti yapanlar kendini ikinci mektupta belirtilen kaidelere riayet ederek “istiğna” düsturunu yaşamalıdırlar!

Üstad Hazretleri bizzat “yaşarak!” örnek olmuştur. Daha ilk sebep de “İlmi ve dini kendilerine medar-ı maişet yapıyorlar.” (Mektubat, s. 25) deyip insafsızcasına onlara hücum ediyorlar. Bunları fiilen tekzip lâzımdır.” diyerek sözle değil yaşantıyla cevap vermek gerektiğini belirtmiştir. “Fiilen tekzip” bütün iddialara verilecek en tesirli ve kısa cevaptır.

İkinci sebep, bizlere âyetlerden atıflar yapılarak hiçbir çabanın karşılıksız kalmayacağı, sonsuz ikram sahibi Rabbimizden ücret beklemenin çok daha “kârlı ve ihlâslı” olduğu ifade edilmektedir.

Üçüncü sebepte, alan veya verende ya da her ikisinde de birinci söz hatırlatılarak  “gafil, minnet ve sebep” hususları nazara verilerek hatalara fırsat verilmemesi gerektiği konusunda ikaz edilmektedir. Dördüncü sebep, “tükenmez hazine ve defineler” olarak tanımlanan “tevekkül, kanaat ve iktisat” kavramlarının asıl zenginlik ve servet olduğu belirtilmektedir.

Beşinci sebep, Üstad Hazretleri istese de halkların malını (hususan zengin ve memurların) almaya yetkili olmadığını, ne zaman alsa “Bazıları bana dokunuyor belki dokunduruluyor, yedirilmiyor. Bazen bana zararlı bir surete çevriliyor.” şeklinde ifade ediyor. Bu durumunda çıkarılması gereken neticenin de “Demek, gayrın malını almamaya manen bir emirdir ve almaktan bir nehiydir.” cümlesiyle özetliyor.

“İnsan, ihsanın kölesidir” meşhur bir sözdür. Halkların malını almak normal hayat düsturlarından da taviz vermeyi gerektiriyor. Her vakit misafir kabul edememesi, tasannu ve temellüğün hayatında yeri olmaması mevzunun anlaşılması için yeterli olmaktadır.

Altıncı sebep, İbn-i Hacer’in  fetvası nazara veriliyor: “Salâhat niyetiyle sana verilen bir şeyi, salih olmazsan kabul etmek haramdır.” (Mektubat, s. 26) Üstad, bu fetvayı öyle bir izah ediyor ki kişi salih olsa da olmasa da “haram!” olduğunu net bir şekilde fehmetmemizi sağlıyor.

İman ve Kur’ân hizmetinde bulunanlar bu sebeplere çok dikkat etmesi elzemdir. Gerçekten bu dünyayı bir tarla olarak görmek ve ona göre hareket etmek gerekir. Bu mektubun son cümlesi hepimiz için ehemmiyetli bir ikaz niteliğini taşımaktadır vesselâm: “Hem âhirete müteveccih a’male mukabil sadâka ve hediyeyi almak, âhiretin bâki meyvelerini dünyada fâni bir surette yemek demektir.” (Mektubat, s. 26)

Not: Konunun detayını, Euronur.tv ve Yeni Asya sitelerinde yayınlanan “İlmi ve dini kendilerine medar-ı maişet yapıyor diye hücum ediyorlar”  adlı video dersimizi izleyebilirsiniz.

Okunma Sayısı: 2205
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Oğuz

    12.3.2020 18:41:59

    Günümüzün genel kaygi ve sorunlarına ve çözüm yollarına dikkat çekmişsiniz elinize sağlık ...

  • Osman YILDIRIM

    12.3.2020 15:10:55

    Üstad Bediüzzaman "zaman cemaat zamanıdır" demiş ancak günümüzde bazı cemaatlar bahane edilerek cemaatleri tamamı öcü gosterilmek suretiyle tkoplum cemaatlerden uzaklaştırılmıstır. Cemaat olmanın derununda ortak akıl ve demokrasi espirisi gizlidir. Yani cemaatte ihlas sırrı gizldir. Bunun böyle olduğunu bilen şer odaklar bu sırrı bozmak için toplumu cemaate değil şahıslara yönlendirmiştir.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı