“Sizdeki gençlik kat’iyen gidecek. Eğer siz daire-i meşruâda kalmazsanız, o gençlik zayi olup başınıza hem dünyada, hem kabirde, hem ahirette kendi lezzetinden çok ziyade belâlar ve elemler getirecek. Eğer terbiye-i İslâmiye ile, o gençlik nimetine karşı bir şükür olarak, iffet ve namusluluk ve taatte sarf etseniz, o gençlik manen bâkî kalacak ve ebedî bir gençlik kazanmasına sebeb olacak.” (Gençlik Rehberi, s. 37)
Üstad Bediüzzaman Hazretleri’nin, yanına gelen ve nasihat isteyen gençlere yönelik ilk cümlesi gençliğin bir gün biteceğini hatırlatması oluyor. Genç insanlara gençliğin sona ermesini hatırlatmaktaki gayesi nedir? Gençliğin bir gün biteceğinin düşünülmesi insana ne kazandırır? Dünyevî hayatın en güzel zaman dilimini kapsayan ‘gençlik nimetinin’ nihayete ereceğini düşünmek elem vermez mi? Üstadın “Kat’iyen gidecek!” diyerek vurgu yapmasından varmamız/çıkarmamız gereken sonuç nedir?
Gençlikte akıldan ziyade çoğu zaman hissiyatın galip gelmesi gerçeklerle yüzleşmeyi zorlaştırır. Duygularıyla hareket etmekte olan insana, boş hülyalar yerine net ifadelerle hakikat anlatılmalıdır. “Kat’iyen gidecek!” ifadesi kesinliği ve netliği ifade eder.
Bu realiteyle yüzleşen genç âdeta rüyadan uyanmış gibidir. Zira gençliğini yaşarken bir gün son bulacağını düşünmek çoğu kişinin düşünebildiği bir durum değildir.
Bu hakikatin fotoğrafı net bir şekilde çekildikten sonra ne yapılması gerektiğine sıra gelir. Duyguların yoğun yaşandığı bu zaman dilimini nasıl geçirmesi gerektiğini sorgulamaya başlar. Burada yol ikiye ayrılır. Bu yolları Bediüzzaman birer cümleyle özetler.
İlk yol “Eğer siz daire-i meşrûada kalmazsanız, o gençlik zayi olup başınıza hem dünyada, hem kabirde, hem ahirette kendi lezzetinden çok ziyade belâlar ve elemler getirecek.” ifadelerinde görüldüğü üzere zararlı yoldur. Bu zarar sadece gençliğin zayi edilmesiyle sınırlı değildir. Gençliğini boşa harcayan dünyasını ve ahiretini de heba eder.
Tam bu noktada bu zarara girme sebebi olarak “kendi lezzetinden” ibaresine dikkat etmek gerekir. Anlaşılan o ki, bu günahların sebebi meşrû dairede olmayan zevklere dalmaktır. Bu zevkler geçicidir. Kendi boyutuyla kıyaslanmayacak ölçüde genci zarara soktuğunu “çok ziyade” ifadesi karşılar.
Bu lezzetin bize nikmet olarak dönüşünü; “Belâlar ve elemler getirecek.” cümlesinden anlıyoruz. Tek cümlede Üstadımız aslında ibret tabloları sunar. Helâl dairesinin dışına çıkan her hareketin aslında belâ ve elemlere dâvetiye çıkardığını belirtir. Yaşanan musîbetler aslında sonun başlangıcıdır. Zira daha dehşetlisi henüz gelmemiş ve yaşanmamıştır. Kısa zaman sonra bu elemler gelecek ve pişman olunacaktır.
Bu karanlık yoldan kurtulmak ikinci yola girmekle mümkündür. Bu da: “Eğer terbiye-i İslâmiye ile, o gençlik nimetine karşı bir şükür olarak, iffet ve namusluluk ve taatte sarf etseniz, o gençlik manen bâkî kalacak ve ebedî bir gençlik kazanmasına sebeb olacak.” cümlesindeki sırrı yaşamakla mümkündür.
İslâmî terbiye içinde kalmak, gence % 100 güven, huzur, saadet verir. Bu hâl ise teşekkürü gerektirir. Bu teşekkür ise elbette şükürdür. Peki, bu şükrü genç nasıl yerine getirecektir? “Hamd olsun, şükür olsun” demek yeterli midir?
Bu sorulara Üstad; “iffet ve namusluluk ve taatte sarf etseniz” diyerek hakkıyla şükrün üç alt başlığını açar. Bu alt başlıklara dikkat edilirse, çoğu gencin aldandığı konular olduğu anlaşılır. Bilhassa ahir zamanın dehşetli dönemini yaşadığımız bu asırda tehlikenin büyüklüğü daha da artmıştır. Bu azim tehlikeden korunmak için Risale-i Nur’un şahs-ı manevîsinde kalmanın en güvenli yol olduğunu söyleyebiliriz. Peki, gençliğinde hakkıyla Hakk’a şükreden kulları ne gibi bir mükâfat bekler? Bu ödül her insanın isteyeceği bir müjdedir: “O gençlik manen bâkî kalacak ve ebedî bir gençlik kazanmasına sebeb olacak.”
Anti-aging adı altında yaşlılığı geciktirmeye çalışanların kulakları çınlasın! Bitmeyen ve sonsuza kadar sürecek gençlik müjdesi bizi bekliyor. Şimdi seçim zamanı! Hangi yolun yolcusuyuz?..