Millete mal olmadan, halkın rızâsı alınmadan “çözüm”ün olmayacağı, esasen bir demokrasi, adâlet, hak ve hürriyetler meselesi olan “süreç”in akameti istifhamlarla açığa çıkıyor.
Tam da “süreç komisyonu”nun AKP’li ve MHP’li üyelerinin kamuoyundan kaçırılan gizli-kapaklı İmralı ziyaretiyle terörist başıyla kotarmanın “süreç”i baltaladığı endişeleri iktidardakilerce de ikrar ediliyor.
Meclis Başkanlığı ve DEM sözcülerinin “görüşmelerin olumlu geçtiği açıklamalarıyla kamuoyundaki tepkilerin dindirilmeye yeltenildiği sırada “Öcalan’ın sağ kolu” KCK’lı Bese Hozat’ın “köklü reformlar” perdesindeki taleplerine dair “süreç”i siyasî rantta istimal eden iktidara “zayıflık, kararsızlık ve politikasızlık” eleştirisiyle “Apo’nun muhataplığını kabul etmeden Kürt sorunu temelde çözülemez” çıkışı vaziyeti ele veriyor.
“SÜREÇ’İN ROTASINDAN ÇIKTIĞI” ŞİKÂYETİ!
Dahası “PKK kadroları af maf, dönüş yasası falan istemiyor. Af, suç işleyenler için yapılır. Biz suç işlememişiz ki af isteyelim” pervâsızlığı, DEM’li yöneticilerin “süreç”in başarılmaması halinde “darbe mekânizması” tehditlerini savurmaları terörist başı üzerinden yürütülen “süreç”in çıkmaza sürüklediğini ortaya koyuyor.
Diğer yandan Kuzey Irak Bölgesel Özerk Yönetimi’nde hiçbir görevi olmayan M. Barzanî’nin, görevi olsa bile uluslararası ilişkilere ve protokol kurallarına aykırı olarak üniformalı, uzun namlulu silahlı özel korumaları peşmergelerle, iktidar milletvekillerinin medhiyeleriyle Cizre’de katıldığı sempozyumun şova çevrilmesi çarpıklığı sergileniyor.
Bundandır ki “kurucu önder” övgüleriyle terörist başını “meşrulaştırmak”la “süreç’in tarafı” yapıp “kimse gitmezse üç arkadaşımı alır İmralı’ya ben giderim!” restini çeken Bahçeli bile “tek kelime ile rezalet, Türkiye’nin itibarına taammüden saldırı” şikâyetiyle yakınıyor. “tarihî ve maşerî vicdanlardaki belgeli suçlar” vurgusuyla “provokasyon”a dikkat çekiyor.
Her ne kadar “yeni destan yazmak”tan dem vursa da Cumhurbaşkanı, “Hedefe yaklaştıkça süreci rotasından saptırmaya dönük sabotajların, algı çalışmalarının, medya operasyonlarının arttığı”ndan yakınıyor. (gazeteler, 1.12.25)
Bu arada başına 10 milyon dolar ödül konan IŞİD yöneticisi Colanî’ye Şara olarak kravat taktırılıp Suriye’nin başına getirilmesi gibi, kravat taktırılan Mazlum Abdi’nin başında bulunduğu “Suriye PKK’sı” PYD/YPG’nin 85 bin silahlı militanının Suriye ordusuna katılmayarak ABD, İngiltere ve İsrail’in başını çektiği emperyal işgalci ecnebilerce Türkiye’nin yanıbaşında “blok” hale getiriliyor.
BOP kapsamında Irak, İran ve Türkiye’nin yanısıra Suriye’den koparılacak topraklarla “ikinci İsrail işlevli “uydu PKK devlet”in altyapısı oluşturuluyor. İktidara yakın kalemşorlar bile “Süreç’in Suriye sahasında da çözülmediğinden” hayıflanıyorlar.
TERÖRİST BAŞININ “AKTÖRLEŞTİRİLMESİNİ”NİN AKIBETİ
Sonuçta, eski HDP milletvekili Altan Tan’ın, “süreç’ başarılırsa DEM Parti’nin muhtemel bir erken seçimde Erdoğan’ın aday olabilmesi için oy vereceği, seçimde de dolaylı veya direkt ‘iktidar cephesi’ni destekleyeceği” ifadesiyle siyasî hesâplara âlet edilmesi “süreç”i sabote ediyor.
Bu yüzden, 30 militanın “sembolik silah yakma” gösterisinin dışında silah bırakmayan ve “Apo’nun ‘27 Şubat silah bırakma ve kendini fesih çağrısı’na uymayacaklarını açıkça deklâre eden, Kuzey Irak, Kandil, İran ve Suriye’deki terör örgütü unsurları elebaşlarının, “terörist başının muhatap edilmesi”nden, Trump’tan Netanyahuya emperyal mihrakların açık desteğinden aldıkları cüretle sergiledikleri şımarıklıklarla “süreç” zehirleniyor.
O denli ki iktidar mihraklarının canhıraş çırpınışları ve atraksiyonları da artık kâr etmiyor.
Peki, buna rağmen neden hâlâ “Kürtlerin lideri” haline getirilmek istenen terörist başı ve terör örgütü üzerinden “süreç”in yürütülmesine devam ediliyor?
Gerçekten neden?