Ankara’nın İsrail’le yeni işbirlikleri kotarması diğer gündemler arasında yine gürültüye getiriliyor.
Bilindiği gibi Rus uçağının düşürülmesinin ardından Cumhurbaşkanı’nın İsrail Ordu Radyosuna, “Bölgedeki son gelişmeler ışığında bizim İsrail’le, İsrail’in bize ihtiyacı var” (Israel National News, 1.12.15) çıkışının ardından Suudî Arabistan ziyareti dönüşü, “İsrail, bölgede Türkiye’ye muhtaçtır. Bizim de İsrail’e ihtiyacımızın olduğunu kabul etmemiz lâzım” çıkışıyla İsrail’le ilişkileri ilerletmenin yeni sinyalleri verilmişti. (Gazeteler, 2.1.16) Ve en son Hırvatistan dönüşü, “İsrail ile inşallah farklı bir noktaya gelinecek” demişti.
Ankara’dakilerin kuru “kınamalar”la kalıp İsrail’e meydan okuduğu” medyatik propaganda ve algı operasyonu paravanında, GAP’ı, KOP’u (Konya Ovası Sulama Projesi) ve Tuz Gölü’nü içine alan, tarımdan tohumculuğa, sulamadan hayvancılığa, güvenlik ve çevreden pazarlamaya geniş kapsamlı “mutâbakat zabıtları”yla yüzde 40’lara varan ekonomik işbirliği, devletin resmî ajansının bildirmesiyle Ankara ve Telaviv’in Ekonomi, Sanayi ve Ticaret bakanlıklarınca açıklandı.
İsrail hesabına alevlendirilen “Suriye krizi” ve “IŞİD terörü” “iki ülkenin işbirliği fırsatı” olarak lanse edilip, “Türkiye’nin Rusya boşluğu İsrail’le doldurulmaya çalışıldı, İsrail doğalgazına yönelip enerjiden turizme İsrail alternatifine yöneltildi.” (Sami Kohen, Milliyet, 11.12.15)
OECD VE UAEK’DAN SONRA NATO
Şu garabete bakınız ki, 30 Ocak 2009’da Davos’taki “one minute” restinden ve 31 Mayıs 2010’da 10 vatandaşımızın katledildiği Mavi Marmara baskınından sonra İsrail’le ekonomik ve askerî ilişkiler daha da arttırılarak yeni silâh alımı ve savunma sanayi ihâleleri ile askerî ve siyasî “stratejik işbirliği” derinleştirildi. AKP’li Millî Savunma (eski) Bakanı’nın ifâdesiyle 60’ı aşan anlaşmalar yapıldı.
AKP iktidarında lafta güya veryansın edilen İsrail’le perde altındaki ilişkiler ve işbirliğinin tam gaz sürdüğü süreçte, “söylem”in aksine, ilk kez Cumhurbaşkanı Ankara’ya dâvet edilerek TBMM’de alkışlarla karşılanıp konuşturuldu.
2009 Ekim’inde “Nükleer silâh sınırlandırılması”nı kabul etmeyen İsrail’e Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu (UAEK) üyeliği Türkiye’nin evet7iyle hibe edildi. Yine Mayıs 2010’da, tek Müslüman üye Türkiye’nin vetoyu kaldırmasıyla İsrail, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’ne (OECD) alındı.
Son olarak AKP iktidarı, İsrail’in NATO’ya girmesinin önünü açan Brüksel’deki NATO karargâhında temsilcilik açma talebine de vize verdi.
Böylece, Ankara’nın NATO üyesi olarak “blokajını çekmesi”yle İsrail’in uzun yıllardır peşine düştüğü NATO’da daimi temsilcilik” hedefinin önü açılıyor. İsrail NATO’nun askerî tatbikatlarına katılacak.
İHVAN’A DA SINIRDIŞI
Şimdi İsrail hükûmeti Türkiye’nin bahşettiği “NATO zaferi”ni kutluyor. (Vahdet, 5.5.16)
Ankara’nın tıpkı İsrail’in OECD ve UAEK’ya alınmasında vetoyu kaldırdığı gibi NATO vetosunu kaldırmasına sevinen İsrail Başbakanı Netanyahu, “Ülkeler İsrail’in güvenlik ve istihbarat tecrübesinden bir şeyler öğrenmek istiyor” diye Türkiye’nin onayını sevinçle karşıladığını duyuruyor. Keza İsrail’in yüksek tirajlı Haaretz gazetesi, Türkiye’nin NATO’daki vetosunu çekmesini “Tel Aviv-Ankara ilişkilerinde normalleşme işâreti” görüp övüyor…
Ne var ki, AKP iktidarının İsrail’le hızlandırılan “yakınlaşması”, İsrail’in “NATO temsilciliği” onayıyla da kalmıyor; daha önce İsrail’in isteğiyle Hamas yöneticilerinin Türkiye’den sınır edilmesinin ardından “Hamas’ın Türkiye’deki ofislerinin kapatılması” gündeme geliyor.
Ayrıca, son dönemde Suudilerin devreye girmesiyle, Mısır’dan Türkiye’ye sığınan İhvan üyelerinin sınırdışı edilmekle karşı karşıya kaldıkları belirtiliyor. Bu yüzden Erdoğan’ın özellikle seçim dönemlerinde Rabia işâretleriyle “sahip çıktığı”propagandasını yaptığı “Müslüman Kardeşler”in Türkiye’deki üyelerinin Sudan’a kaçmak zorunda kaldığı kaydediliyor. (a.g.g., 4.5.16)