Yeni “İmralı süreci” otuz yıldır kırk bin vatandaşın katledildiği terörün sona erdirilip kanın durması için büyük bir beklenti oluşturdu. Terör örgütünün silâh bırakması herkesçe istenmekte.
Ne var ki daha yolun başında provokasyonlar, yeniden ciddî tereddütlere sebebiyet veriyor. Tam da İmralı’da teröristlerin silâhları bırakmasının “görüşüldüğü” sırada Hakkâri Çukurca’daki Karataş Jandarma Karakolu’na saldırı girişiminde bulunan 100’ü aşkın PKK’lı grupla çatışmada bir uzman çavuşun şehit edilip iki erin yaralanması düşündürücü.
Teröristlerin üzerinden 10 adet Kalaşnikof ile bu silâhlara ait 2 bin mermi, 4 adet RPG-7 roketatar, 15 adet RPG-7 mühimmatı, 87 adet el bombası, 1 adet Kanas keskin nişancı tüfeği, 1 adet bixi makineli tüfek, 400 adet bixi mühimmatı, 3 adet antitank mayını, 11 adet el yapımı bomba, 1 adet telsiz, 5 kilo toz tnt patlayıcı, 1 top kablo, 11 adet elektrikli fünye ele geçirilmesi, terör örgütünün daha önce onlarca askerin şehit edildiği karakol saldırıları ve askerî üs baskınlarına benzer katliâm gibi büyük bir saldırıya hazırlandığını gösteriyor.
Hakkâri Valisi’nin açıklamasına göre, Kuzey Irak’tan -kızaklarla Zap Suyunu geçerek- Çukurca’ya sekiz kilometre uzaklıktaki karakola uzun namlulu silâhlarla taciz ateşi açan kalabalık grubun saldırı öncesi kar yağışı ve sisin etkili olduğu bölgede gece görüş sistemleriyle erkenden fark edilip ateş altına alınmasıyla büyük bir katliâmın önlenmesi, her baskında yüzlerce teröristin onlarca askeri ve polisi katlettiği önceki karakol saldırılarının neden önlenemediği sorusunu sorduruyor.
“PROVOKATİF EYLEMLER” ENDİŞESİ
Olay, süreci sabote edecek provokasyonların ilki olarak görülüyor.
Nitekim Nijer’de söz konusu karakol baskınıyla ilgili soruya Başbakan’ın, “Ne zaman, kim, ne kadar kişi... Bizim buradaki tek ifademiz bölücü terör örgütünün kadrolarının Türkiye’yi terk etmesidir. Silâh bırakmak suretiyle, bunu daha önce de söyledik” deyip terör örgütünün provokasyonlarının yeni olmadığını, bölücü terör örgütünün provokatif eylemleri yapabileceğini tekrarlayarak, bu süreçte herkesi sorumlu davranmaya çağırması, dikkat çekici.
Bundandır ki bilhassa bahar-yaz mevsimlerinde süreci akamete uğratacak şantaj amaçlı yeni provokatif eylemlerden endişe ediliyor.
Her terör örgütünde olduğu gibi, elbette PKK bünyesinde de kontrolsüz bazı marjinal gruplar var. Ancak Irak’ın kuzeyindeki kamplarda silâh ve terör eğitimi gören 110 teröristin sınırı geçip karakola bu denli büyük bir saldırıya geçmeleri bu gerekçeyle açıklanabilir mi?
Terör örgütünün böyle zamanlarda elinden gelen her tür olumsuz gayreti gösterdiğini ve son karakol baskının da bu provokatif eylemlerden biri olduğunu belirten Başbakan, “Samimiyetimiz son günlerde attığımız adımlardır” diyor; lâkin mesele, Erdoğan’ın ifâde ettiği PKK militanlarının silâh bırakıp ülkeyi terk etmeleriyle kalmıyor.
İHTİYAT PAYI VE İHTİRAZÎ KAYITLAR
Buradaki asıl provokasyon, sürecin daha baştan “terör örgütünün zaferi” söylemleriyle lanse edilmesi ve böylece sürecin peşinen baltalanması…
Bundandır ki Cumhurbaşkanı, “Öncelikle ne yapılması gerekiyorsa eli silâhlı insanların ve onlara tâlimat verenlerin yapması gerekenleri yapması gerekir. Bakalım bir samimiyet varsa ortada bunu da görürüz” diye ihtiyat payı bırakıyor.
Meclis Başkanı, “Bu konuda vatandaşı yersiz beklentiler içine sokmamak gerekir” diye uyarıyor. Süreçteki bilgi kirliliğinden yakınarak, “Olabildiğince gerçekçi olmak lâzım. Başka ülkelerin müzakere süreçlerine baktığımızda ne kadar sıkıntılı, zorluklarla dolu yol olduğunu oradan da, Türkiye bağlamında da biliyoruz” ihtirazi kaydı koyuyor. Her türlü komplikasyonlara ve yönlendirmelere açık hassas durumu bildiriyor.
Tesbit şu ki, “süreç”te terör örgütünün tasfiyesi ve teröristlere silâh bıraktırılması, doğru yöntemlerle, meselenin bütün insanî boyutlarıyla, demokratikleşme ve hak ve hürriyetler ekseninde ele alınmasıyla ancak olur.
Aksi halde tıpkı “Oslo görüşmeleri”nde ve “Habur şov”da olduğu gibi bu “süreç” de akamete uğrar. Terör daha da azar ve terörle mücadele daha da zora girer…