Yine “Cumhurbaşkanı’nın tâlimatıyla” diye depremde yardımların yerine ulaşması gecikti. Şehirlerin girişlerinde kilometrelerce yığılan gıdadan çadıra her türlü yiyecek ve giyecek malzemesini taşıyan yüzlerce TIR’ın, kamyonun “tâlimat bekliyoruz” diye beklettirilmesi “tek kişilik çöküşünü bir defa daha ortaya çıkardı.
Sırf muhalefetin ve sivil toplumun arama-kurtarma ekiplerinin faaliyetleri ve yardımları görülmesin diye gıda, su, çadır, giyecek ve her türlü yardım malzemesi taşıyan araçların engellenmesi felâkette siyaset fâciasını su yüzüne çıkarıyor.
O denli ki muhalefete mensup belediyelerin yaptıkları yardım kolileri üzerine “AFAD” etiketlerini yapıştırıldıkları, muhalefet partilerinin ve sivil toplum kuruluşlarının “iktidar cephesi”nce partizanca muamelelere karşı karşıya kaldıkları belirtiliyor.
Bütün bunlar, baskı altındaki devlet kurumlarının depreme müdahale ve yardımları ulaştırmak için bile “izin” almadan harekete geçemedikleri vahametini gösteriyor.
Ve bütün bu tesbitler, hâlâ şov peşinde koşan iktidardakilerin, yine manipülasyonlarla, algı operasyonlarıyla milleti yanıltmaya yeltendiklerini ele veriyor. Yazık…
VAZİYET
Siyaset uğruna vicdansızlık!
Bir diğer vahamet, depremin üçüncü gününde tam da göçük altındaki insanların yerlerini bildirdikleri, arama-kurtarma ve sivil yardım gruplarının koordinasyon için aralarında internet üzerinde irtibat kurdukları Twitterin engellenmesi, internet bağlantısının kesilmesi, sosyal medya mecralarının kısıtlanması, telefonların sınırlandırılması.
Her ne kadar depremzedelerden ve kamuoyundan verilen büyük tepkiler üzerine dokuz buçuk saat sonra kaldırılsa da arama-kurtarma ekiplerinin enkaz altındakileri kurtarmaya çalıştığı ve enkaz altındaki depremzedelerin yerlerini ve yardım çağrılarını ilettiği Twitterle can kurtarmaya çalışıldığı sırada bizzat iktidarca konulan “iletişim engeli” pes dedirtti.
Bu vaziyet, siyasi iktidarın nice canlara mal olan beceriksizliğinin ve başarısızlığının bilinmemesi politik hesâbıyla ne denli insafsızlığa tevessül edebildiğini yeniden tescil ettirdi.
Kısacası, moloz yığınları altında kalan insanların yardım çağrılarını yaptıkları kanalların kapatmaya kadar varan vicdansızlık, çirkin siyasetin çehresini bir defa daha sırıttı…
İKRAR
“Birilerin fiyakası bozulmasın diye…”
“Bu depremle birlikte ortaya çıkan mekânizmalar ve ilişkiler meselenin sandığımızdan daha vahim olduğunu ortaya çıkardı. Çok basit ama bir o kadar da acı olan şu: Türkiye yönetilemiyor. Ve, yönetemeyen, yönetmesi mümkün olmayan bir mekânizmanın yönetiyormuş gibi yapması binlerce cana mal oluyor. Eğer bugün birilerin fiyakası bozulmasın diye söylenmesi gerekenlerin ‘milli birlik ve beraberlik’ nutuklarının altında ezilmesine göz yumarsak; bugün susarsak, bu çarpık mekânizma yüzünden yüzlerce insanın ebediyen susmasına ortak olmuş olacağız.”
Ömer Çelik, (Yeni Şafak, 23.8.1999)
SÖZÜN ÖZÜ
“Öyle zulümler oluyor ki...”
“Hadiste var ki, hatta ‘Deniz dibindeki balıklar dahi günahkâr ve zâlimlerden şekva ediyorlar ki, onların yüzünden yağmur kesilir, hatta ‘Bizim nafakamız azalır’ derler.” Evet bu zamanlarda öyle günâhlar, zulümler oluyor ki, rahmet istemeye yüzümüz kalmıyor; masum hayvanlar da azap çekerler…”
Bediüzzaman, (Emirdağ Lâhikası, 32)