Çarpıcı olan, ekonomik yıkımda topyekûn iflâsın artık “iktidar cephesi” mahfillerince de itiraf edilmesi. Hukuk olmadığı için demokrasi iyi işlemeyeceğini ve ekonomik potansiyelin gerçekleşmeyeceğinin iktidar mahfillerince de ikrar edilmesi.

Bu durum, her ne kadar Saray iktidarına iliştirilmiş bir sermaye grubunun çıkarları uğruna ekonomi yönetimini hedef alma maksadıyla ortaya atılsa da ifşa edilen gerçekler AKP iktidarında, “otoriter rejim”de ekonomik yıkımı tescilliyor.

“Yandaş medya”da iktidara yakın yorumcuların eleştirileriyle güdük ekonomi politikalarının akıbetsizliği, “Türkiye’yi yüksek faiz sarmalına çektiği, iş dünyasının bir numaralı sorunu haline gelen yüksek faiz yükü ve finansman sıkıntısı sebebiyle üretim düşüp sanayide çarkların durma noktasına geldiği” vakıası, “faiz arttı, dolar yükseldi, enflasyon azdı, üretim düştü, sanayi duruyor” başlıklarıyla sorgulanıyor.

“YANDAŞLAR”DAN AĞIR ELEŞTİRİLER!

Özellikle enflasyonla mücadelede istenilen sonucu vermek bir yana ülkeye ağır yük bindirdiği, yüksek faize dayalı “ortodoks para politikası”yla “2025’in Ocak-Nisan döneminde konkordato talepleri 2024 ile kıyaslanmayacak derecede arttığı, bu yüzden binlerce işletmenin kapısına kilit vurduğu, emek yoğun sektörlerde işten çıkarmaların sürdüğü hayıflanması dikkat çekici.

Ayrıca “yüksek faiz ciddi sorun”, “krediye erişim büyük problem”, “sanayici zor durumda”, “üreticiler burnundan soluyor”, “enflasyonla mücadele tekliyor”, “yatırımlar durma noktasına geliyor”, “fiyatlar kontrolden çıkmayı sürdürüyor”, “maliyetler katlanıyor” ihbarlarıyla kıyasıya ağır eleştiriler gerçeği ortaya koyuyor.  

Keza reel sektörün üretimi, istihdamı, bölgesel kalkınmayı ve en önemlisi toplumsal huzuru da temsil ettiği hatırlatılarak “her kapanan işletmenin sadece ekonomik değil sosyal bir boşluk bıraktığı”ndan şikâyet edilmesi kayda değer.

Buna göre “tâlimatlandırılan yargı sopası”yla siyasete müdahaleyle Merkez Bankası 60 milyar dolar satarken, dolardaki artışın dış borca etkisi 1 trilyon lira olurken faizdeki artışla Hazine’ye etkisi 1 trilyon olmuş. Borsadaki şirketler 40 milyar dolar değer kaybetmiş.

Özetle, ekonomistlerin tesbitiyle hukuka yapılan son operasyonda sadece Merkez Bankası’nın döviz rezervlerinin erimesi değil; dış borç, hazine yükü, şirket değerleri ve faiz maliyetleriyle toplamda Türkiye’nin kaybının 143 milyar doları aştığı iktidar mercilerince de kabul ediliyor…

ALDATMALAR VE MUGALÂTALAR DAĞILIYOR…

Görünen o ki “yandaş medya”nın “ekonomi ifşaatları”yla aslında Saray iktidarının ekonomi politikalarının iflâsının ilân edilirken daha şimdiden çöküşün faturasının M. Şimşek’e çıkarılmasının sinyalleri çakılıyor.

Bundandır ki artık “yeni oyun” kuramayan “iktidar cephesi”, “ekonomideki rasyonel çöküş”ün faturasının başkalarına kesilmesinin temrinlerini yapıyor. İktidardakiler, koltukta kalmakla siyasî ömürlerini uzatma hesabıyla ağır ekonomik bunalımı zamana yayıp vakit kazanma, “turplan, şalgamlan” toplumu oyalama oyunlarıyla, “dananın kuyruğu”, “ahtapotun kolları”yla yanıltma peşinde.

Ama nâfile, zira millet artık bu tür atraksiyonlara inanmıyor; “bir yüzükle yola çıkanlar”ın ranta dayalı “ekonomi”de servet transferiyle zenginleşenlerin saptırmalarına kanmıyor.

Zira Bediüzzaman’ın beyânıyla “Millet uyanmış; mugalâta [yanıltıcı söz, lâf cambazlığı, safsata] ve cerbeze [demagoji, haklı haksız sözlerle hakikati gizlemek; aldatıcı kurnazlık] ile iğfal olunsa da [yanıltılsa da] devam etmeyecektir. Hakikat telâkki olunan hayalin ömrü kısadır. Feveran eden efkâr-ı umumiye ile o aldatmalar ve mugalâtalar dağılacak ve hakikat meydana çıkacaktır inşaallah…” (Tarihçe-i Hayat, s. 86.)