Bir ömür boyu gördüklerim, okuduklarım, dinlediklerim, yaşadıklarım, müşahede ettiklerim üzerine düşündüğümde, edindiğim tecrübeyi bilhassa bir şekilde sıkıntıda olan okuyucularımla paylaşmak istiyorum.
Öncelikle dünyaya gönderilmiş olan insanın başıboş bırakılmış bir varlık olmadığını, aksine yaşadığı her anının kayıt ve murakabe altında olduğu anlaşılmaktadır.
Bize verilmiş/verilmemiş her türlü varidatla (mal, mülk, evlâd vb.) denendiğimiz ve bu denenme neticesinde, mükâfat veya mücazat aldığımız bellidir.
Başımıza gelen şeylerin dünyaya ve ukbaya bakan yüzü olduğunu; bizi daha çok olgunlaştırdığı, ahirete bakan yönüyle de, bazen keffaret, bazen de Rabbimizin bizim için takdir buyurduğu yüksek makamlara ulaşmak için bir merdiven olduğunu hatırlamalıyız.
Rabbinden hayırlısını isteyen inanmış gönüllerin; şayet bu ilticalarında samimî iseler, başlarına ne gelirse gelsin şekva değil, sabretmeleri gerekir.
Devam eden musîbet sıkıntı süresi belli olmadığı için, bu süreçte insanda bazı geçici ümitsizlik ve yılgınlıkların yaşanabileceği, ancak bunların isyan ve infiale dönüşmediği taktirde, zararsız olacağı açıktır.
Dünya hayatı geçici olduğu için, yaşanan her ne olursa olsun, sonsuz olan ahiret hayatı yanında aslında ehemmiyetsizdir. İnsana taşıyamayacağı yükün yüklenmediği besbellidir. Sabrını geçmiş ve geleceğe dağıtmadıkça, bulunduğu anı atlatacak sabır ve dayanma gücünün insana verildiği anlışılır.
İşte ey bu geçici dünyada geçici sıkıntı ve musîbetlere duçar olmuş mazlum kardeşlerim. Üzülmeyin, tasalanmayın, unutmayın ki bu çektiklerinizin dünyada ve ahirette karşılığı ve mükâfatı çok vardır. Allah (cc) hiçbir kuluna haksızlık etmez. Rabbimize tam bir itimat ve itminanla duâ ve ibadet ile bu sıkıntılı günleri atlatmaya çalışmalıyız.
Unutmayalım ki bu dünya bir imtihan yeridir. Dünya mükâfat ve rahat yeri değildir. Asıl mükâfat yurdu ahirettir. Asıl olan Rabbimizin rızasıdır. O razı olup kabul ettikten sonra bütün dünya küsse ehemmiyeti olmaz. O dost olduktan sonra bütün dünya düşman olsa ne yazar?
O zaman Abdulhak Hamit gibi de:
İlâhî anladım ki,
Her kimi kabul edersen aziz edersin, her ne mikdar hasis ise
Her kimi red edersen hakir edersin, her ne mikdar nefis ise.