"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Nafilelerin koruması

Enes Ensari
07 Ağustos 2020, Cuma 00:01
Farz ibadetlerin yanında nafilelerin de hayatımızda önemli yeri vardır.

Bu ibadetlerde zorunluluk olmamakla birlikte, çoğunlukla Peygamber Efendimiz (asm) yaptığı için sünnetine ittiba sadedinde biz de gücümüzün yettiğince devam ediyoruz. 

Bu ibadetlerde mecburiyet olmadığı için ihmal ettiğimiz de oluyor. Ancak düşünüldüğünde bu ibadetlerin, farz olmamakla birlikte, ne denli zarurî olduğu ve kulluğumuzun ayrılmaz bir parçası olarak, asıl farz olan ibadetleri koruma altına aldığı görülmektedir.

Birkaç misal vermek istiyorum:

Meselâ sadâka nafile bir ibadettir. Yapılsa sevabı büyüktür, yapılmazsa bir cezası yoktur. Ancak kul sadâkayı alışkanlık haline getirince, zekâtı tam bir koruma altına almış olur. Zira malını dünyalık bir karşılık almadan verme alışkanlığını edinmek zordur. Bunu sadâka namıyla az miktarda vermekle bu alışkanlık daha kolay edinilebilir. Bundan sonra insan şu şekilde düşünmeye başlar: “Mecbur olmadığım ve bana bir sorumluluk yüklemediği halde sadâka veriyorum, oysa zekât Allah’ın (cc) emri, bunu vermediğim zaman mesul oluyorum ve bir de bunun cezası var” diyerek, zekâtını aksatmadan ödemeye başlar. Zekât verme alışkanlığı edinen insan, hakkı olmayana el uzatamaz. Hırsızlık, haksızlık, kumar ve yolsuzluk türü günahları irtikâp etmez. Çünkü şöyle düşünür, “malımdan bir kısmını kimse beni zorlamadan ve murakabe etmeden kendi isteğimle fakir fukaraya kendim dağıttım. Şimdi benim olmayan ve açığa çıktığı taktirde hem dünyada hem de ukbada cezaya sebep olacak bir fiilî nasıl yaparım” diyerek kendisini ikna eder.

Aynı şekilde nafile namazını kılan farz namazlara daha çok ehemmiyet verir. Hergün en az beş defa Rabbinin huzuruna çıkan insan, gün içinde günah işlemekten içtinap eder.

Nafile oruç tutan da aynı şekilde farz orucu daha çok önemser, farz orucu hakkıyla tutan kimse, başkasına zulm etmez, başkasının aç kalmasına sebep olacak fiillerden ve adaletsizlik yapmaktan çekinir. Mağdur ve mazlum insanlara merhameti ve sevgisi artar.

Bu örnekler çoğaltılabilir. Böylece nafilelerin gereksiz olmadığı anlaşılır, dinin nafile, farz, sevap, günahıyla ayrılmaz bir bütün olduğu, herbirinin birbirini destekleyen, koruyan ve tamamlayan yönleri olduğu anlaşılmaktadır.

İşte belki de bunu bilen münafıklar, Kur’ân’da bulunanın dışındaki herşeyi reddetmek suretiyle, bizi Peygamberimizin (asm) sünnetinden ayırmaya çalışarak asıl farz ibadetlerimizi korumasız hale getirmeye çalışırlar.

Başta Üstad Bediüzzaman olmak üzere büyük zatlar; Sünnet-i Seniyyeye ittibaı çok önemsemiş, korunması için büyük tahşidatta bulunmuşlar.

Şimdi denebilir ki, biz çok insan görüyoruz ibadetlerini yapıyor, ama aynı şekilde günah işlemeye de devam ediyor. İşte burada kişinin yaptığında samimiyet olup olmadığına bakılmalıdır. Zira samimiyetle, gösterişten uzak Allah (cc) rızası için yapılan ibadet kötülükleri engeller. Herşeye rağmen önü alınamayan günah ve kötülükler de halis ibadeti keser. İkisi birlikte devam ediyorsa, ya kişide bir akıl ve inanç sorunu var, ya da görünen manzaranın başka görünmeyen bir sebebi var. Başkası görsün, beğensin, diye yapılan ibadetin bir faydası olmaz.

Okunma Sayısı: 1382
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı