Demirel’i hep nükteleri ve kendisine has üslûbuyla hatırlarız, bir de şapkasını kaptırmamasıyla. Kendi sözüdür, “Bu fötür şapkayla altı kere gittim yedi kere geldim” diye.
Biz de, bu söz her gündeme geldiğinde gülerdik. Çünkü bizim mantığımıza göre bir kere giden bir daha gelmemeliydi, kaldı ki altı kerre gitmişsin ne diye bir daha geliyorsun be adam?!
Fakat böyle bir düşünceyle tenkit veya alaya alma ancak rızasıyla gidenler için olabilirdi. Demirel hiçbir zaman isteyerek gitmedi ki, o en güçsüz olduğu seçimde bile iktidara gelmek için son güne kadar meydanlarda elinden gelen gayreti ve hüneri gösterdi. İktidar olacak oyu alamadığında da; “Milletin kararıdır, milletle inatlaşılmaz” dedi ve seçim sonuçlarını kabul etti.
Ne millete hakaret etti, ne Başbakan olarak başta YSK olmak üzere emrindeki kişi ve kurumları faaliyete geçirmek suretiyle seçime gölge düşürdü. Bakanları da aynı şekilde davrandılar.
Maalesef biz bugün bu devir teslim törenlerini de özler olduk. Her neyse Demirel ve ekibinin tavrı; millete hizmete gelmiş, fakat millet onların hizmetini beğenmediği için değiştirme gereği duymuş, bir edayla iktidar koltuğunu terk ettiler. Fakat millete hizmet etmekten yorulmadılar, hele halka hiç küsmediler. Kendi hata ve kusurlarını gördüler, onları telâfi ederek yeniden milletin huzuruna çıkma cesaret ve iradesini gösterdiler. Kendilerini dinlenmeye almış o seçmenin yeniden desteğini alarak, iktidara geldiler. Bunu bir daha bir daha bir daha yapmaktan yorulmadılar. Namık Kemal’in Hürriyet Kasidesinde ifade edildiği gibi; Millet yolunda gayret ve hizmetten dönmediler.
“Usanmaz kendini insan bilenler halka hizmetten / Mürüvvet-mend olan mazlûma el çekmez iânetten (...) Felek her türlü esbâb-ı cefâsın toplasın gelsin / Dönersem kahpeyim millet yolunda bir azîmetten (...)”
Meğer bu hatırlayınca güldüğümüz şey; “gitmekten korkmamak, gelmekten utanmamak” demokrasinin ta kendisiymiş. Asıl gülünecek olan, “gelip gitmemek, oturduğu koltuğu boşaltmayı ölümle eş tutmakmış”. Demirel’in o haline güleceğimize, bunun tam tersine ağlamak gerekirmiş.
Bülent Arınç’ın “Altını pisletenler, oturduğu koltuktan kalkmak istemezler” sözünü duyduğumdan beri, bu Demirel anekdotunu düşünüp duruyorum. Meğer ne kadar dürüst, demokrasiye inanmış biriymiş.
Çoğu defa hatırlatılır, kendisine galiz küfürler eden bir kişiyi bizzat avukatını göndererek hapisten kurtardığını... Hani bir siyasetçi kameraların önünde ne kadar merhametli olduğunu göstermek için bu tür şovları yapabilir. Fakat böyle bir hadise için bizzat avukatını göndermesi, bir de “kimbilir nasıl canını yaktık ki bu kadar öfkelenmiş, git dâvâcı olmadığımızı söyleyerek garibi kurtar” demiş olması beni çok etkiledi.
Demirel’in bir de demokrasimize kazandırdığı veciz sözleri vardı. En meşhurlarından: “Dün dündür, bu gün bugündür”, “Keser döner sap döner, gün gelir hesap döner” gibi.
Rabbim bizleri muhafaza eylesin, milletimizin yüzünü, sözde değil, gerçek gülünecek şeylerle güldürsün.