Türkiye’nin tarım ya da sanayi ülkesi olması meselesi belki de bir asırdır konuşulur ve tartışılır.
Gereğini yapabildikten sonra tarım ülkesi olmak da iyidir, sanayi ülkesi olmak da. Maalesef tam anlamıyla ne tarım ne de sanayi ülkesi olabildik.
Belki de ilk yanlış, sanayi ya da tarım ülkesi olmanın birbirinin zıddı ya da rakibi gibi görülmesiydi. Acaba ikisini bir arada götürmek, hem iyi bir tarım ülkesi, hem de kaliteli bir sanayi ülkesi olmak mümkün olmaz mıydı?
Türkiye’yi idare edenler insanların köyleri terk ederek şehirlere yerleşmesine uygun politikalar takip etti. Bu plana göre insanlar şehirlere yerleşecek, köydeki ‘zor’ hayat şartlarından kurtulacak, sanayi ile ilgilenecek ve çok daha zengin olacaktı. İlk bakışta doğru gibi görülen bu siyaset ve bu tercih, şehirlerin yaşanmaz hale gelmesiyle tıkandı. Bu defa da insanları köye döndürmenin yolları aranmaya başlandı. Bu yanlış politikalar yüz yılı değil, on yılı bile icap ettiği gibi planlayamamak anlamına gelmez mi?
Herkesin bildiği ve tekrarlandığı bilgiye göre Türkiye’deki bir ‘il’ büyüklüğünde olan Hollanda, ülkemizden çok daha fazla tarım ve hayvancılık ürünü ihraç edebiliyor. Hollanda aynı zamanda bir sanayi ülkesi. Hollanda ya da başka ülkelerin yaptığını biz niçin yapamayalım?
Elbette yapabiliriz ve yapmalıyız. Bunun için sahip olduğumuz değerlerin kıymetini bilmekle işe başlayabiliriz. Son yıllarda özel olarak unutturulan çok meşhur ve ülkemiz için önemli bir projemiz vardı. Güneydoğu Anadolu Projesi (kısaca GAP), Fırat ve Dicle nehirleri üzerinde yapımı öngörülen barajlar, hidroelektrik santralleri ve sulama tesislerini kapsayan entegre bir proje olarak ortaya konulmuştu. Projenin toplam tutarı 32 milyar Amerikan doları olarak ilân edilmişti.
Konu hakkındaki resmî bilgiler şöyledir: “2019 yılı itibariyle 14 hidroelektrik santrali (HES) tamamlanmış; GAP enerji yatırımlarında % 91,2 oranında fizikî gerçekleşme sağlanmıştır. Şimdiye kadar üretilen enerjinin parasal değeri 28,4 milyar dolardır (1 kWh=6 cent).
2019 yılı sonunda sulamaya açılan alan 571.591 hektara ulaşmış; planın sulama hedefi % 54 oranında gerçekleştirilmiştir.” (gap.gov.tr, erişim: 8 Mart 2021)
Adı daha sonra ilân edilmiş olsa da bu konudaki yatırımlar 1977’de Urfa Tüneli’nin, 1983 yılında ise GAP’ın tarihinde önemli bir kilometre taşı olan ‘Atatürk Barajı’nın temelinin atılmasıyla önem kazanmıştı. Proje, 1980 yılında ‘Güneydoğu Anadolu Projesi’ adını aldı.
Neredeyse 40 yılı aşan bir projeden bahsediliyor. Projeyi başlatan ‘barajlar kralı’ ve uzun yıllar Başbakanlık yapan Süleyman Demirel olduğu için günümüz idarecileri GAP’ı da, onun temellerini atanı da unutturmanın peşinde. Peki, GAP unutulunca Türkiye tarımda istediği hedeflere ulaşabilir mi?
Resmî rakamlardan da anlaşılacağı üzere GAP projesi sulama noktasından ancak hedefin yarısına ulaşabilmiş. Peki, sulama projeleri tamamlanmadan tarım ihracatçısı olabilir miyiz?
Anlaşılan birileri GAP’ı kapmanın peşinde. GAP’ın kapılmaya değil, bir an önce tamamlanmasına ihtiyaç var. Çok değil, her yıl 5 milyar dolar harcansa proje kısa zamanda tamamlanır ve karşılığını da kat kat alırız inşallah.